İstanbul’dan Pekin’e yayıncılığımız…

İstanbul’dan Pekin’e yayıncılığımız…

İlk sayısında 2014 yılı içinde düzenlenen Bolonya ve Budapeşte kitap fuarlarından haberler veren Keçi, Çin’de edebiyatın ve yayıncılığımızın nabzını tutmaya devam ediyor. Keçi, Türkiye’nin Onur Konuğu olarak katıldığı 2014 Uluslararası Pekin Kitap Fuarı’nda Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celâl Zeynioğlu’le bir araya geldi.

Söyleşi: Banu Ünal

Onur konukluğu için ne gibi hazırlıklar yapıldı, beklentiler neler?

Fuara 20 yayıncı, 10 yazar, 10 gazeteci ve 8 telif hakkı ajansıyla katılıyoruz. 3 stantta toplam 950 metrekarelik bir alanda yer alıyoruz. 20 yayınevimizin de standı var. Buradaki esas amaç, tüm uluslararası fuarlarda olduğu gibi, konuk ülke olmamızın da verdiği avantajla, diğer ülkelere telif hakkı satışı yapabilmek. Bunun yanı sıra, fuara katılan diğer ülkelerle ortak yayıncılık olanaklarını araştırmak da önemli.

Bu beklentilerin gerçekleşebilmesi için yayıncılar, meslek birlikleri ve bakanlığın birlikte çalışabildiklerini düşünüyor musunuz?

2006 yılından bu yana, yaklaşık 8 yıldır, Kültür ve Turizm Bakanlığı, yayıncılar ve yazarlar birlikte çalışıyoruz. Birlikte çalışma kültürümüz oluştu. Türkiye, onur konukluklarımız da dâhil olmak üzere, bu yıl 17 kitap fuarında temsil edildi. Önümüzde, Frankfurt ve İstanbul gibi iki büyük kitap fuarı var, oralarda da çalışmalarımız sürecek.

Çin ve Türkiye’nin yayıncılık pazarlarını karşılaştırdığınızda temel benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?

Çin, dünyanın en büyük ikinci yayın pazarı, çok büyük bir ülke. Yaklaşık 1,5 milyar nüfusu var, ama hâlâ çok içe kapalılar. Dünyayla yayın anlamında çok fazla bir ilişkisi olmamış, örneğin çok az çeviri kitap var. Öte yandan, bu fuarlarda 1,5 milyar nüfusa hitap edecek bir kitabın telif hakkını satmak tüm dünyaya cazip geliyor. Zaten dünyanın en önemli yayıncıları bu fuarda, genelde yayın grupları halinde gelmişler.

Yayınevlerinin en önemli sorunları Çince bilmemeleri, Çinli yayıncıların da İngilizce bilmemesi. Dolayısıyla, alışveriş de kolay bir ortamda olmuyor. Yine de hem yayıncı arkadaşlarımız, hem telif ajanslarımız çok önemli sonuçlar aldılar; bu yıl ileriye doğru bir adım daha attık.

Geçtiğimiz yıl İstanbul Kitap Fuarı’nda biz Çin’i onur konuğu ülke olarak ağırlamıştık. Yaklaşık bir yıllık sürede başlayan ya da sonuçlanan somut işbirlikleri oldu mu?

görsel 2Telif hakları ajansları ve yayıncı arkadaşların söylediklerine göre 40 civarında kitabın hakları satıldı ya da satılmak üzere. Bundan sonra çok daha fazla Türk yazarın kitabını Çince’de göreceğiz. Çin’in de Türkiye’ye ilgisi çok büyük, bu yılki İstanbul fuarına da Çin’den büyük bir katılım olacak.

Onur konuklukları bu anlamda çok önemli. Kültür ve Turizm Bakanlığı bu konuda önemli bir adım atıyor. Ama bu adımdan sonrası, yayıncıların ve telif hakları ajanslarının işi. Çin’in Türkiye’ye bakışı, Avrupa ya da Amerika’ya bakışından daha farklı ve olumlu. Görüştüğümüz insanlar Türkiye’ye ve kültürüne dair sorular soruyor, ilk fırsatta Türkiye’ye gitmek istediğini söylüyorlar.

Fuarın açılışında konuşma yapan Çin Basın Yayın Bakanı’nın açıklamasına göre, şu âna kadar 96 kitap Türkçe’den Çince’ye çevrilmiş. Bu kitapların 17’si TEDA desteğiyle çevrildi. En önemlisi Orhan Pamuk kitapları. Pamuk, Çin’de çok seviliyor. Onun dışında Elif Şafak da İngilizce kitapları olduğu için kolayca çevrilip yayınlanmış.

Önümüzde önemli bir çevirmen handikabı var. Türkçe’den Çince’ye, Çince’den Türkçe’ye çevirmen sayısı çok fazla değil. Yayıncı arkadaşlarımız Çin’den aldıkları eserlerde en çok bu konuda zorlanıyorlar, doğrudan çeviri yaptıramıyorlar. Yine de umutluyum bu konuda. Çünkü, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunda üniversitelerde ilk açılan bölümlerden biri Türkçe olmuş. Türkiye’de de öyle.

Çok fazla sayıda çevirmen potansiyeli olan insan yetiştiriliyor okullarda, ama bu kişiler bir türlü çevirmene dönüştürülememiş. Çeviri alışverişinin artmasıyla bu insanlar da çeviriye özenecektir. Ayrıca, her yıl İstanbul Kitap Fuarı sırasında TEDA’nın desteğiyle çeviri atölyeleri yapılıyor. 10’dan fazla dilde çeviri atölyesi gerçekleştiriliyor ve bunlardan biri de Çince. Sanıyorum ki, orada da çeviri yeteneği olan insanlar ortaya çıkacaktır.

Fuara, Kültür Bakanlığı’nın davetlisi olarak katılan yazarlar, illüstratörler, yayınevleri ve telif ajansları var. Seçimler nasıl yapılıyor?

Kararlar Uluslararası Kitap Fuarları Milli Komitesi’nde alınıyor. Orada yazar ve yayınevi temsilcilerinin yanı sıra bakanlık temsilcisi de var. Hangi ülkeye gideceksek, o ülkenin diline çevrilmiş eseri olan yazarlara öncelik veriliyor. Özellikle, kitabı İngilizce’ye çevrilmiş yazarlar öne çıkıyor. Son olarak da, gittiğimiz ülkede işlemek istediğimiz konular oluyor. Örneğin, Türk-Çin ilişkilerinin tarihi üzerine eseri ya da çalışması olan yazarlar Pekin Kitap Fuarı’na davet edildi.

Her yıl onlarca uluslararası kitap fuarı gerçekleştiriliyor. Katılacağımız fuarlar nasıl belirleniyor?

Türkiye bu yıl 17 kitap fuarına katıldı. Bunların arasında Londra, Bolonya ve Frankfurt’u çok önemli görüyoruz. Bunun dışında TEDA programına bağlı, çeviri sayısı az olan dillerde çalışmayı arttırmak için katıldığımız fuarlar da var. Çince için Pekin’e, Rusça için Moskova’ya ya da Arapça için Abu Dabi’ye katılabiliyoruz.

Bu hızlı ve kolay iletişim çağında, fuar buluşmalarının sektörel işbirliklerine eskiden olduğu kadar büyük boyutlu bir katma değer sağladığını düşünüyor musunuz?

Fuara katılmak, stant açmasanız bile pahalı bir iş. Ama insan ilişkisinin çok önemli olduğu yayıncılıkta, mutlaka bir kere yüz yüze gelmek gerekiyor. Bir görüşme, aylarca süren yazışmalara bedel olabiliyor.