Bir Blog Macerası: İnsan Kendine De İyi Gelir
34. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı kapsamında, yazar Ahmet Büke, usta eleştirmen, yazar Semih Gümüş’le “Bir Blog Macerası: İnsan Kendine De İyi Gelir” başlıklı sohbette bir araya geldi.
Çağdaş edebiyatımızın öykü anlatıcısı Ahmet Büke, Mevzumuz Derin’in ardından ON8’deki ikinci kitabı olan İnsan Kendine De İyi Gelir ile okurlarıyla buluşmuştu. Büke, 34. İstanbul Kitap Fuarı kapsamında 14 Kasım’da düzenlenen söyleşide, usta eleştirmen, yazar Semih Gümüş’ün sorularını cevapladı ve edebiyatseverlerle bir araya geldi.
Ahmet Büke’nin ON8 Blog’da bir yıl boyunca öyküler yazdığı köşesi Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi’nin sadece konu itibariyle ilginç olmadığını, yaratıcı bir öykü dizisinin adı olması nedeniyle de özgün bir çalışma olduğunu belirten Semih Gümüş, öykünün gündelik hayatın hızını yakalayabilecek bir tür olarak görüldüğünü hatırlattı. Buna rağmen her öykü yazarının, bir yıl boyunca her hafta öykü yazacak böylesi bir verimi yakalayamadığını belirten Gümüş, blog köşesi fikrinin nasıl ortaya çıktığını sorarak söyleşiye başladı.
Üniversitede aynı yurtlarda kalan, aynı öğrenci derneklerinde mücadele eden bir arkadaş grubu içinde, daha çok internet üzerinde öyküler yazdığını belirten Ahmet Büke, “Arkadaşlarım bana haber vermeden, öykülerimi Adam Öykü’ye, Semih Abi’ye (Gümüş) göndermişler. O zamanlar hepimizin taptığı, öykünün mabedi gibi bir dergiydi bizim için. Benim düzenli öykü yazmamda, öykücü olmaya karar vermemde çok önemli bir duraktır öykümün orada yayımlanması,” diyerek, Adam Öykü’nün kendisi için öneminden söz etti.
Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi fikrinin, 1999-2000 yıllarında blog mecralarının henüz yeni yeni açıldığı zamanlarda, arkadaş grubundaki bir blog yayınıyla başladığını belirten Büke, “Orada hayatla ilgili istediğimiz hikâyeyi, herkesin önemsemediği, ama bizler için önemli olan ansiklopedik bilgileri yazıyorduk,” açıklamasını yaptı.
“Bir mahalle güzellemesi değil.”
“İnsan Kendine De İyi Gelir ’deki mahalle İzmir’de, ama karakterlerinin yarattığı atmosferle, adeta bir Cennet Mahallesi,” diyen Semih Gümüş, yazarın karakter kurgusunda nereden, nasıl ilham aldığını sordu.
Kitaptakilerin Türkiye’nin herhangi bir mahallesinde, 70-80’li yıllarda yaşanabilecek hikâyeler olduğunu ve İzmir’i sadece bir fon olarak kullandığını belirten Büke, “Hemen hepsi çocukluğumdan gelen gerçek karakterler. Arap Hatçam Teyze bizim komşumuzdu. Büyükdedesi hacca giden biri; oradan köle olarak almış, azad etmiş ve buraya getirip evlendirmiş sevabına. Hatçam Teyze o damardan gelen biriydi. Bakkal Nihat da öyle, çocukluğumdaki gerçek karakterlerdendi. Hem iyi hem kötüyü içinde barındıran, koşullara göre davranan insanlar,” dedi.
Ahmet Büke, blog yazılarından oluşan son kitabı İnsan Kendine De İyi Gelir ’e ilişkin, okurlarından nasıl bir beklentisi olduğuna yönelik soruya, “Bu kitap bir mahalle güzellemesi değil. Umarım böyle algılanmaz. Bir mahallenin aslında ne kadar tekinsiz olabileceğini, değişimle sürekli çatışma içinde olan karakterleri anlatıyor,” cevabını verdi.
Semih Gümüş, kitapta gündelik hikâyeler anlatılırken, beklenmedik bir şekilde, ortaya çıkan gerçeküstü durumların öyküleri daha hoş hale getirdiğine dikkat çekti.
Büke, büyüdüğü coğrafya gereği, gerçeküstü anılara çokça alışkın olduğunu, bu nedenle öykülerinde rahatlıkla kullanabildiğini şu cümlelerle vurguladı: “Galiba bunun çocukluk yıllarımla bir ilgisi var, gerçeküstü bir hali vardı çocukluğumun. Mesela annem, ‘Ne güzel biz gezip dolaşıyoruz, ama bahçemizdeki iğde ağacı burada doğdu, öldü ve hep burada,’ derdi. Dedem her sene gidip zeytinleri topladıktan sonra, ailedeki her kuşağı doyurduğu için zeytinlerle helalleşirdi.”
Dijital bir ortamda öykü yazmanın farkına da değinen Büke, kuşak itibariyle basılı kitabın yok olmasına razı olamayacağını, tüm gününü tabletlerle geçiren yeni kuşağın kitabı algılayışının daha farklı olduğunu, dolayısıyla internet teknolojisinde içerik üretmenin de kaçınılmaz olacağını belirtti.
Ahmet Büke, söyleşinin soru-cevap bölümünde, yöneltilen “yazmaya başlama ve yazarlık motivasyonu”na ilişkin soruya ise şu cevabı verdi: “Çocukken babamın kitaplarından bir kısmını okuyarak başladığımı, pek de bir şey anlamadığımı hatırlıyorum. Sekiz yaşındaydım ve ilk okuduğum kitap, Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam ’ıydı. Kitabı bitirdikten sonra, babama dönüp, ‘Baba iyi de burada kimse suyu aramıyor ki,’ dediğimi hatırlıyorum. O da bana, ‘Zamanını harcama, büyüyünce anlarsın,’ demişti. Okumayı seviyor, çok merak ediyordum. Ama yazma fikri aklımın ucundan geçmemişti; arkadaş çevremin iteklemesiyle ve yine onların sayesinde öykülerimin Adam Öykü’de yayımlanmasıyla birlikte yazarlık özgüvenim de geldi.”
Politik bir kuşaktan geldiğini, dünyada bir şeyleri değiştirmeye kafayı takmış gençlerden biri olduğunu anlatan Büke, “Politik mücadele, o zamanlar dünyayı değiştirmenin araçlarından biriydi. Sonradan üniversite bitince, 90’lı yıllarda bunun koşulları değişti. Dünyaya dair bir söz söylemek ve bir değişim mümkünse, onun nasıl bir parçası olabilirim diye kafa yorarken aklıma edebiyat geldi. Kendimi yeniden gerçekleştirmenin bir koşuluydu edebiyat,” cümleleriyle edebiyata yönelme hikâyesini özetledi.