Dijital medya, çocuklar, haklar ve fırsatlar…
“Çocukların sivil hakları ve özgürlüklerinin korunmasıyla çocukların dijital ortamlarda görebilecekleri potansiyel zarardan korunmaları arasında bir denge gözetilmeli. Yasaklama yönlendir, yönlendirirken bilgilendir, çocukla konuş. Çocuklarla riskler hakkında konuşmak, deneyimleri hakkında konuşmak ve onları yönlendirmeye çalışmak, her zaman en etkili koruma yöntemi.”
Neden dijital dünyayı konuşuyoruz? Çünkü çocukların hayatında artık kaçınılmaz olarak var olan bir dünyadan bahsediyoruz. Peki, öğretmenler, ebeveynler, okullar olarak bu dünyayı nasıl algılamalıyız? Bu dünyanın içinde medya bizi neye, nasıl yönlendiriyor?
Tüm bunları düşünürken, öncelikli perspektifimiz “çocuk hakları” olmalı. Bu nedenle başlığım, “Dijital Medya, Çocuklar, Haklar ve Fırsatlar…” Özellikle “tehlikeler, zararlar, riskler” demedim, çünkü dijital dünya sadece bunlardan ibaret değil.
Dijital dünyanın çocuklara verdiği birtakım zararlar olduğunu, bazen risklerin zarara dönüştüğünü biliyoruz. Birtakım tehlikeler olduğunu ve bunlarla nasıl baş edilebileceğini biliyoruz. Ama, dijital medya araçlarının çocuklar üzerinde yarattığı olumsuz etkinin panzehirinin kitaplar olduğunu da biliyoruz. Bu konuda yapılmış bilimsel çalışmaların hepsi bunda hemfikir. Derinlemesine kavrayışı ve algılayışı destekleyen en önemli mecralar kitaplar. Dolayısıyla çocuklarımızın hayatındaki dijital medya, yanında mutlaka kitaplarla var olduğu zaman önemli bir fırsata dönüşebilir.
Önümüzdeki 5 soruyla ilerleyelim…
Dijital dünya çocuklar için tehlikelerden mi ibaret?
Bu soru önemli, çünkü dijital dünyanın sadece tehlikelerden ibaret olduğuna yönelik bir algı içinde yaşıyoruz. Bunu kendimden bir örnekle açıklayabilirim. Zaman zaman medyadan muhabir arkadaşlar bana ulaşıyor ve çocukların sosyal medya kullanımıyla ilgili görüşümü alıyorlar. Görseldeki haberde, kurmadığım bir cümlenin nasıl başlığa çıktığını ve yayıldığını görüyoruz.
“Çocukların sosyal medya kullanımıyla ilgili neler söylemek istersiniz?” sorusunda görüşüm istendi. Hiçbir zaman “tehlike” ve “felaket” sözcüklerini kullanmıyorum. Sabah Gazetesi’de haber bu başlıkla yayınlandıktan sonra, aynı başlıkla CNN Türk ve NTV’ye de bu dikkat çekici başlıklarla çıkarıldı.
Söylemeye çalıştığım şuydu: Çocukların dijital medyaya girme yaşı hukuken 13. Ama dijital dünyaya bu yaştan önce girdiklerini görüyoruz. Riskler var, ama anne babaların bu riskleri fark etmesini, çocuklarıyla bu konular hakkında konuşmalarını, iletişime geçmelerini öneriyoruz. Ben kontrolün önemini vurguladım, ama medya “tehlike” ya da “zarar” gibi ifadeleri seviyor. Medya yoluyla toplumda olumsuz bir algı oluşturulmaya çalışılıyor.
Öte yandan, çevrimdışı dünyada olduğu gibi dijital dünyada da çıkış noktamız “çocuk hakları” olmalı. Çocuk hakları perspektifinden yaklaşıldığında, medyadaki bu söylem çocuk haklarına hizmet etmiyor. “Çocuk hakları” dediğimizde, çocukların katılım hakkından, kendilerini ifade hakkından, sosyal hayata karışma hakkından, sosyalleşme ve akranlarıyla buluşma hakkından bahsediyoruz. Bu çerçeveleme, bu hakların hiçbirine uymuyor. Dolayısıyla konuya, öncelikle bu önyargılardan sıyrılarak yaklaşmamız gerekiyor.
Dijital dünya çocuklar için ne gibi riskler barındırıyor?
Devamlı tehlikelerden, zararlardan bahsediliyor, ama kullanmamız gereken doğru sözcük “risk”. Çevrimdışı dünyada, sokakta, gündelik hayatta olduğu gibi dijital dünyada da birtakım riskler var. Dijital medya araçlarıyla ilişki içine giren bütün çocuklar, çok büyük zararlar görecek diye bir bilimsel gerçeklik yok, ama birtakım risklerin olduğunu kabul ederek ilerlemeliyiz.
Öğretmenler, ebeveynler olarak bu çeşitli riskleri nasıl anlamlandırmalı, nasıl sınıflandırmalıyız? Bunların başında içerik riskleri geliyor. Çocukların yaşına uygun olmayan birtakım içeriklerle karşılaşma riski dijital dünyada her zaman var. Doğru içeriklerle çocukları buluşturma niyetiyle hareket etmemiz önemli. Pornografi, şiddet, nefret söylemi, içerik risklerinin başında gelirken, “çağımızın gerçeği” olan dezenformasyon da çocukların yollarına yanlış bilgiyle devam etmesine neden olabiliyor.
İçerik risklerinin yanı sıra dijital dünyada, kullanım, davranış, temas, iletişim, veri, mali ve sözleşme riskleri de yer alıyor. Temas risklerinde, kötü niyetli kişiler olabildiği kadar bazen akranlar arasında siber zorbalıklar da görülebiliyor. Davranış ve kullanım risklerindeyse, ekran süresi dengesini kuramama, hareketsizlik gibi sorunlar karşımıza çıkıyor. Dünyanın şu an da en fazla üzerinde çalıştığı konulardan biri de sözleşme riskleri. Çocuklardan veri toplanması, her ne kadar etik olmasa da teknoloji şirketleri açısından çok kârlı ve kullanışlı bir kaynak.
Ancak, dijital medyayla ilişki kuran her çocuk bu risklerden doğrudan etkilenecek ve zarar görecek diyemeyiz. Zarar gören çocuk çok mu, evet çok; ama çocukların hangi durumlarda zarar gördüğü araştırılınca şu ortaya çıkıyor: Dijital dünyayla kurduğu ilişkide tamamen serbest bırakılan çocuklar ve dijital dünyayla ilişki kurması tamamen yasaklanan çocuklar, bu dünyaya adım attıklarında en fazla zararı görenler oluyor.
Yapılan araştırmalarda, dijital dünyayla kontrollü bir şekilde tanıştırılan, riskler hakkında bilgilendirilen çocukların zarar görmediği anlaşılıyor. Denge, her zaman aklımızda bulunması gereken, en önemli kavramlardan biri. Günlük hayatın akışında çocuğun, spor, dengeli beslenme, kitap okuma gibi “belli bir denge içinde yapması iyi olur” denen şeylere, dijital medyayla meşgul olmayı da eklediğimizde bu riskler minimuma indirilebilir.
Dijital dünyada çocukları koruma sorumluluğu kimin?
“Dijital dünyada çocukları koruma sorumluluğu kimin?” sorusuna eğer gazetelerin haber diline bakarak yanıt vermeye çalışırsak, sorumluluğun anne babalara yıkıldığını görüyoruz. Ama hayır, dijital dünyada çocukları koruma sorumluluğu, anne babaların ve öğretmenlerin olamayacak kadar büyük bir sorumluluk. Asıl sorumluluk, hükümetlerin ve devletlerin.
Birleşmiş Milletler, 2021 yılında kabul edilen Dijital Dünyada Çocuk Hakları belgesiyle bu sorumluluğun altını çiziyor. Dijital dünyada çocukları koruma sorumluluğu öncelikle hükümetlerin, devletlerin ve teknoloji şirketlerinin. Ardından anne babalar, öğretmenler ve çocukların kendileri geliyor.
Dijital dünyanın riskleri karşısında ne yapıyoruz? Çocuklarımızla çatışmaya giriyoruz. Oysa çocuğumuzla çatışmaya girdiğimizde bir şeyi çözmüş olmuyoruz. Çözüm için daha doğru olan şey, teknoloji şirketlerini, hükümetleri, devletleri sorumluluğa davet etmek ki, yakın zamanda pek çok ülkede ilgili kanunlar çıkmaya başladı.
Yasaklama, yönlendir, çocukla konuş…
Dijital dünyada her üç internet kullanıcısından biri çocuk. Ancak dijital dünya, çocuklara göre tasarlanmış bir dünya değil. Dijital ortam ve servislerde, çocuğun yüksek yararıyla ticari çıkar arasında bir tercih yapılması gerektiğinde, öncelik her koşulda çocuğun yüksek yararını korumak olmalı.
Çocukların sivil hakları ve özgürlüklerinin korunmasıyla çocukların dijital ortamlarda görebilecekleri potansiyel zarardan korunmaları arasında bir denge gözetilmeli. 2016 yılında kurduğum Dijital Medya ve Çocuk Platformu’ndaki sloganımız da o zamandan beri “yasaklama, yönlendir” oldu. Yasaklama yönlendir, yönlendirirken bilgilendir, çocukla konuş… Çocukla konuşmak, risklerden korumanın en etkili yolu. Kullanılan filtre ve güvenlik uygulamalarından daha etkili olduğu yine bilimsel olarak kanıtlanmış bir unsur. Çocuklarla riskler hakkında konuşmak, deneyimleri hakkında konuşmak ve onları yönlendirmeye çalışmak, her zaman en etkili koruma yöntemi olarak karşımıza çıkıyor.
Dijital dünya çocuklara hangi fırsatları sunuyor?
Bu risklerle dolu dünyada fırsatlar da var. Çocuklara dijital dünyada hangi fırsatları sunuyoruz? Çocukların hakları neler? Pandemi döneminde dijitale erişimin, eğitime erişim anlamına geldiğini gördük. Dolayısıyla çocukların dengeli ve gözetim altında dijitalle tanıştırılmaları çok önemli. Eğitime erişim, öğrenme, bilgilenme, haber alma, eğlenme, düşüncelerini ifade etme, problem çözme, sosyal hayata katılım… Bunlar çocukların dijital dünyada bulabilecekleri fırsatlardan ilk akla gelenler. Çocuklarla yapılan araştırmalar gösteriyor ki dijital dünyayla ilişkilerini sınırlamak, yasaklamak hiç istemedikleri bir şey.
Birleşmiş Milletler’in Dijital Dünyada Çocuk Hakları çerçevesinde bakıldığında, baskıcı ailelerde büyüyen çocuklar için internet bir özgürleşme alanı. Tıpkı güvende olma hakları gibi. Güvende olmak, önce hükümetlerin, devletlerin, sonra da teknoloji şirketlerinin garantilemesi gereken bir unsur. Sonra da anne babaların ve öğretmenlerin, yönlendirerek ve konuşarak desteklemesi gereken bir hak.
Bunlardan bir diğeri de sömürülmeme hakkı. Dijital sistemler, çocuk verilerinin sömürüsü üzerine kuruluyor. Çocukların seslerini duyurma hakkı da çevreyle ilgili konularda nasıl katılımcı ve yaratıcı olabildiklerini gösteriyor. En az bunlar kadar önemli olan da mahremiyet hakları. Bu mahremiyet hakkını hem onlara öğretmemiz, hem de yetişkinler olarak bizim öğrenmemiz gerekiyor. Çocukların fotoğraflarını, görüntülerini düşünmeden paylaşmamalıyız.
Dijital dünyada çocukları nasıl yönlendirelim?
Her üç internet kullanıcısından birinin çocuk olduğu dijital dünya, çocuklara göre tasarlanmamış, yeterince hukuki düzenleme yapılmamış durumda. Teknoloji şirketleri onları ekran başına kilitlemeye çalışırken, böyle bir dünyada çocukları nasıl yönlendireceğiz?
Her şeyden önce, dijital medya okuryazarlığı çok önemli bir konu. Dijital medya okuryazarlığı becerilerini çocuklara muhakkak kazandırmaya çalışmalıyız. Anne babalar ve eğitimciler olarak, bizlerin de bu becerileri donanması gerekiyor. Anne babalara, öğretmenlere ve çocuklara rehber olması amacıyla yazdığım “Dijital Medya Okuryazarlığı” dizisinden de dileyen faydalanabilir.
Çocuklarla karşılıklı konuşarak ve uzlaşarak, çatışma dilinden uzaklaşmak gerekiyor. “Sen orada ne buluyorsun? Niçin buradasın? Neden burada, bu kadar çok vakit harcıyorsun?” gibi sorular yerine çocukları dinlemek, çocukların sesini duymak çok önemli. Bunu zaman zaman ihmal edebiliyoruz. Bunu duyuyorum. Bana, “Çocuğuma ne dersem o tableti bırakır?” gibi sorularla danışanlar oluyor. İlk adım ona bir şey demek değil, onu dinlemek olmalı. Dijital dünyada ne buluyor, akranlarıyla nasıl bir iletişimi var, hangi oyunları oynuyor, nasıl eğleniyor, ilgisini çeken içerikler neler?
Kuralların ve sınırların niçin konduğunu, dijital dünyanın risklerini anlatmak gerekiyor. Sınırlar aşıldığında, kurallar çiğnendiğinde ne gibi yaptırımlar olabileceğini karşılıklı belirlemek mümkün. Aile ortamı içinde çocuklarla birlikte günlük akışı planlamak önemli. Dijitale eriştiği cihazlarda internet güvenliği ayarlarını yapmak, her fırsatta çocuklarla konuşmak gerekli.
Bir araştırmada Türkiye’deki ailelere, “Çocuklarla dijital dünyadaki varlıkları, dijital dünyada karşılaştıkları ve deneyimleri hakkında konuşuyor musunuz?” diye soruluyor. Bir çocuğun büyüme süresi boyunca “36 dakika” kadar konuşulduğu ortaya çıkıyor. Her gün 36 dakika olsa çok iyi, ama hayır, büyüme süresi boyunca 36 dakika, çok çok az… Hele ki konuşmak, risklerden korunmanın en önemli yoluyken.
Son olarak, ailelerin faydalanabileceği bir kaynak önermek isterim. Dijital Medya ve Çocuk Platformu’nda yayınladığımız “Ekran Süresi Barış Anlaşması” da çocuk hakları çerçevesini tamamen benimsemiş, karşılıklı konuşma esasına dayalı, çocuklarla ekran kullanımını düzenlemeye yönelik bir kılavuz.