Geleceğin dijital yayıncılığı

İletişim Yayınları ve Birikim Yayıncılık’ın yöneticilerinden, yayıncılığa uzun yıllar emek veren Tuğrul Paşaoğlu, gelecekte dijital yayıncılığın yönünü belirleyecek olan merkezi kayıt sistemini anlatarak, yayıncılığımızın bu alandaki olanaklarını değerlendirdi.

Elektronik yayıncılıktan, dijital yayıncılıktan, e-kitaptan bahsedeceksek, öncelikle “çoklu ortamda zenginleştirilmiş, web tabanlı, etkileşimli sayısal içerik” olarak çevirebildiğimiz, temelinde böyle bir tanımı olan sistemi açıklamalıyız. Dijital yayıncılığın geleceğinde bu sistem var; kitaptan sözetmiyoruz.

“Çoklu ortamda zenginleştirilmiş, web tabanlı, etkileşimli sayısal içerik” nedir peki? Elektronik kitap, basılı kitabın taranarak dijitalleştirilmesi ve bir dosyaya yerleştirilip okura iletilmesi değildir. Nesne ya da bir obje değilse, nedir  peki?

Zenginleştirilmiş içerik

Çoklu ortam, yani multimedia, sadece yazıyı değil, bu yazının içerdiği görüşleri, düşünceleri ifade edecek, onları güçlendirecek içerik, hareketli ve hareketsiz –film ve fotoğraf gibi– görsel ve sesli malzemeleri  de  kapsamaktadır. “Zenginleştirilmiş” ifadesi de buradan geliyor zaten. Sadece yazının olduğu değil, sesin, işaretlerin, hareketli görüntülerin ve resmin de dahil olduğu bir içeriğin ortaya çıkmasını açıklıyor.

Gelelim “web tabanlı” ifadesine… İlk zamanlarda olduğu gibi, CD üzerine kaydedilmiş ya da flash bellekte taşıdığımız ya da internete bağlanıp, kendi makinelerimizdeki sabit sürücülere indirdiğimiz içerikten söz edilmiyor. İnternette bulunan, bulut* gibi bir sürücüde duran   içerik…

Sistemin başlığında yer alan “etkileşim” sözcüğü ise interaktif olanı, yani sadece pasif bir alıcı olarak içeriğin alınmadığı, o içerikle etkileşime girilebileceğini de ifade ediyor. Sistemin bu tarafı, özellikle yayıncılığın çocuk edebiyatı kolunda ve eğitim yayıncılığında yaygın olarak kullanılıyor. En başta belirttiğim üzere, yine dijital bir içerik. Bu sistemde, elinizdeki basılı bir kitabın dijital olması, o kitabın içindeki makalelerin, paragrafların, resimaltı yazıların, resimlerin ve hatta içindekilerin de birbirinden ayrı birer içerik olarak kabul edilmesi anlamına geliyor.

E- kitaptan ötesi…

Bu bağlamda, önümüzdeki süreçte dijital yayıncılıktan söz edeceksek, bunun yalnızca e-kitap meselesi olmadığını anlamalıyız. Bahsedilen şey, sayısal bir içerik. Bu içeriğin nasıl oluştuğunu anlatmak için birkaç kavramı açıklamak  gerek.

Birincisi; içeriğin üretimi ve okura –yani kullanıcıya–  doğru biçimde iletilmesi için öncelikle bir formata sahip olmanız gerekir. Bu hepimizin bildiği bir Word belgesi de olabilir, kelime işlem dosyası da olabilir, çoğumuzun kullandığı PDF ya da kindle cihazının kendi kullandığı format da. Uluslararası Yayıncılar Birliği ve Türkiye Yayıncılar Birliği gibi pek çok yayıncı birliğinin desteklediği EPUB3 formatı da olabilir. İkincisi; tüm bunlar için, bu formatı alıp kullanıcıya okutacak bir yazılıma ihtiyaç var. Üçüncüsüde; kindle ya da tabletlerde olduğu gibi okutucu bir donanım, cihaz gerekiyor.

Bunların dışında elbette bir de, bu içeriğin indirilmesine, içeriğe erişiminize aracılık edecek bir uygulama gereksinimi var. Aynı zamanda, bütün bu faaliyetten doğan telif haklarını düzenleyecek, gelirlerin toplanıp doğru biçimde bölüşüldüğü bir uygulamalar dizisine ihtiyaç var.

IKO_5280_resizedMerkezi kayıt sistemi

Tüm bu sistemin temelinde, metadatadediğim, tanımlama ve sınıflama yapan, yani bir kitabın tedarik zinciri içinde sayfa sayısı, fiyatı, yazarınınadı, ISBN (International Standard Book Number – Uluslararası Standart Kitap Numarası) gibi verilerini  tanımlayan,  identifier denilen tanımlayıcılar bulunuyor. Bu tanımlayıcılar, bireysel kullanıcılar kadar, daha büyük ölçüde kurumsal kullanıcılar için de önemli. En çok da kütüphaneciler için. Çünkü tüm bu tanımlayıcılar, sipariş zincirini içten tamamlayan sınıflandırıcılar işlevini de görüyor.

Dijital bir içeriğin kolayca bulunabilmesini sağlayan bir kayıt sistemi olmadan, dijital yayıncılığın gelişmesi de mümkün değildir. Türkiye’de, belki de en önemli eksikliklerimizden biri, bu merkezi kayıt sisteminin olmamasıdır.

Tanımlayıcılar, sınıflandırıcılar ve iletişim protokollerini biraz açıklamalıyız. Tüm yayıncıların bildiği gibi ISNI (International Standard Name Identifier – Uluslararası Standart İsim Tanımlayıcı) ve ISTC (International Standard Text Code – Uluslararası Standart Metin Kodu) gibi önemli kavramlar var. Merkezi kayıt sistemindeki bu tanımlayıcılar, dünyanın her yerinde yayıncılığa emek veren herkesin, hatta yazarların bile işini kolaylaştırabilir.

Sınıflandırıcılarda bütün eserlerin konu ayrımının yapılması ve “Tema” adıyla tek bir başlık altında toplanması önemli bir gelişmedir. Türkiye Yayıncılar Birliği “Tema”yı Türkçeleştirdi ve yaklaşık 12 bin konu başlığından oluşan bu sistemi yayıncıların hizmetine sunmayı planlıyor. Kütüphanecilerin çok iyi bildiği MARC 21 de, aynı şekilde bir kitabın bulunmasını kolaylaştıran bir başka kütüphanecilik standardı.

Tüm bu tanımlayıcı ve sınıflandırıcıların çalışabilmesi için de bir dizi iletişim protokolüne ihtiyaç var. Yani bir tür Esperanto ’ya* ihtiyacımız var. Bu, örneğin bir pazarlama ya da dağıtım şirketinde kullandığınız veritabanıyla yayınevinin ya da internet ortamında toptan satış yapan şirketin  veritabanının  birbiriyle konuşması, bilgi alışverişinde bulunması anlamına geliyor. Bunu sağlayan da, Uluslararası Yayıncılar Birliği tarafından geliştirilen 1998’den beri kullanılan, ONIX (On-line Information Exchange – Çevrimiçi Bilgi Değişimi) adı verilen sistemdir. Hangi işletim sistemi, alet ya da veri tabanını kullandığınıza bakmaksızın, elinizdeki bilgiyi ve kayıtları paylaşabilmenizi sağlar. Böyle bir altyapı olmadan, sadece dijitalin çalışması değil; Türkiye’de kitapların okurlar tarafından bulunabilmesi ya da iyi bir sipariş tedarik zincirinin işlemesi de mümkün olamaz.

Kültürel kıtlığa sürüklendiğimiz bu dönemde, daha fazla kültür ürününün çıkması ve yaygınlaşabilmesi için böyle bir yapının benimsenmesine ve kullanılmasına daha çok ihtiyaç var. Bu, hem kurumsal kullanıcıların, hem de yayıncılığa emek veren herkesin önünde duran en önemli görevlerden biri. Türkiye’de yayıncılık örgütlerinin öncülüğündeki merkezi veritabanında 90 bine yakın kitap var. Ticari dolaşımda ise, 120 bine yakın kitap var. Bu yapının merkezi bir yerden yönetilmesi, hem dijital hem de basılı kitap alanını oldukça kolaylaştıracaktır.

Dört önemli kavram…

Tüm bu modelin geleceği ve dijital yayıncılığın ülkemizde oturması için dört kavram çok önemli. Öncelikle, dijital yayıncılıkla ilgili bir iş yapacaksanız, gelecekte bir yere bağlanmadan herhangi bir içeriğe erişemeyecek, onu okuyamayacaksınız. Yani önümüzde ilk olarak, on-line (çevrimiçi)  kavramı duruyor.

Bu süreçte her şey, “gerçekzamanlı” olacak. Yani internet ortamında müzik dinler gibi bir kitabı alabilecek ve okuyabileceğiz. Kapatıp yeniden açtığımızda,uygulama aracılığı ile kaldığımız yerden okumaya  devam edebileceğiz.

Bir diğer önemli kavram ise, içeriğin stream, yani “akıtma” yoluyla okura,kullanıcıya ulaşmasıdır. Hiçbir verinin indirilmeyeceği, bir yerlerde saklanmayacağı ve bir şeyler yüklemenin gerek olmadığı bir akıtma sistemi. İnternet ortamında sürekli akan ve isteyenin çevrimiçi olup, gerçekzamanlı okuma yapabildiği bir yapı.

Bu dört önemli kavramın, sonuncusu da subscription, yani aboneliktir. Kullanıcının kullandığı kadarını ödemesi bir bakıma. Örneğin Kanada’da, telekomla meslek birliklerinin yaptığı bir anlaşma sonucunda, internete bağlanma ücreti 10 dolar ise, beş dolar daha ödemeniz durumunda, ayda 250 bin filme; beş dolar daha verirseniz 700 müzik parçasına; beş dolar daha verirseniz 100 bin kitaba erişim sağlayabilirsiniz. Eğer 10 dolar yerine, 25 dolar öderseniz, bütün bunlara bir ay boyunca, tüm aile bireyleri “abonelik” yoluyla erişebiliyor.

Ayda 250 bin film izlenir mi ya da o kadar müzik dinlenir mi, bilemem; ama bu sistem aracılığıyla, eserin hak sahiplerini ilgilendiren bir kayıt altına alınma durumu var. Eserin kaç defa okunduğu, kaç kişi tarafından izlendiği biliniyor ve bu veri, meslek birliklerine raporlanıyor. Bu sistemle, eserin tüm maddi kazancı, telif hakları anlaşmasına göre, doğrudan eser sahiplerinin ve yayıncıların hesaplarına aktarılıyor. Her açıdan son derece adil bir paylaşım vadeden bu sistem, dijital yayıncılığın geleceği açısından önemli.

* Bulut: Fotoğraf, müzik, belgeler, video gibi her türlü bilginin, yani dosya şeklinde çalışan her şeyin kaydedilebildiği; bunların daha sonra bilgisayar, telefon, televizyon ya da internet bağlantısına sahip olan diğer cihazlardan kolaylıkla alınabildiği, internet ortamındaki sürücüler.

* Esperanto: Dünyanın çeşitli halkları arasındaki iletişimi kolaylaştırmak amacıyla  yaratılmış bir dil.