Gençlere göre, bugün macera yaşayabilmenin yolu, boyut değiştirmek…
Zeynep Cemali Öykü Yarışması Proje Başkanı ve Günışığı Kitaplığı Yayın Yönetmeni, editör Müren Beykan, yarışmanın 14. yılını değerlendirdi. Yurdun her köşesinden yüzlerce 6, 7 ve 8. sınıf öğrencisinin yazdığı “macera” öykülerinin yansımalarını ve düşündürdüklerini paylaştı.
Geleceğin öykücülerini keşfetme büyüsünü taşıyan bir yarışmada daha gençlerle edebiyat şemsiyesi altında buluştuk. 14. Yılımızda, yine ve yeniden sevgili Zeynep Cemali’ye sevgi selamımızı yolluyoruz.
Bir tema çerçevesinde öykü yazmak zordur. Gençler yıllardır bu zoru başarmak için şahane öyküler hayal ediyor. 14 yıl içinde Zeynep Cemali Öykü Yarışması’na, yurdun her köşesindeki 6, 7, 8. sınıflardan 6 bin beş yüze yakın öğrenci katıldı. Bugüne değin, toplam 49 gencin öyküsü ödüllendirildi; 76 gencin öyküsü de yayımlanmaya değer bulundu.
Genç öykücüler her yıl konuyu bir biçimde maceraya getiriyorlar diye, bu yıl temamızı “macera” olarak belirlemiştik. 34 ilin çeşitli okullarından 300’e yakın öğrenci türlü çeşitli maceralar yazdı. Öyküsünde temayı en iyi kurgulayan ve Türkçe’yi doğru kullananlar arasında seçim yapmak her yıl olduğu gibi titiz bir emek gerektirdi. Seçici kurulda, sevgili yazarlarımız Doğu Yücel, İrem Uşar, Mehmet Erkurt, Sevin Okyay ve Müren Beykan görev aldı.
Sonunda, 3 gencimizin öyküsü eşit ödüllendirilmek üzere seçildi; 7 öykü de, Ödüllü Öyküler Kitapçığı’nın “Dikkati Çeken Öyküler” bölümünde yayımlanmak üzere belirlendi. İstanbul, Denizli, Samsun, Mersin, Manisa ve Ankara’dan gelen bu başarılı öyküler için gençlerimizi tek tek kutluyoruz.
Bu yıl, geçmişten farklı olarak, özel okulların ilgisi devlet okullarını geçmişti. Bilim ve sanat merkezleri ise, her yıl artan bir ilgiyle öyküler yolluyor. Kız öğrenciler (247 öykü), delikanlıların katılım sayısını beşe katlamış, 6. sınıflar da yine diğer sınıfları geride bırakmıştı (142 öykü). Daha önce yarışmaya katılmış 18 öğrenci, “macera” da yazmışlardı. En çok öykü yollayan illerse İstanbul (101), Ankara (73) ve İzmir’in (30) yanı sıra Mersin oldu. Ülkemizin, 6 Şubat 2023’te büyük yıkım yaşayan illerinden katılım gerçekleşmedi ne yazık ki. Önümüzdeki yıl, geçmişte olduğu gibi Hatay, Adana, Adıyaman, Şanlıurfa, Malatya ve Gaziantep’teki okullardan da yine öyküler gelecek umudumuzu koruyoruz.
“Ablam, kaptığı süpürgeyle resmen timsahla savaşmaya başladı. Ne hareketler, ne hareketler! […] Kim bilir nereden öğrenmiş bunları. Karşı tarafta timsah da iyi iş çıkarıyordu doğrusu. Nereden bulduysa, elinde gerçek bir kılıç vardı ve vücudu zırhla kaplıydı. […] Yine de ablamı yenemedi tabii. Ablam onu alt edip suya düşürdü…”
İstanbul’da, artık 8. sınıf öğrencisi olan Duru Uzun, ödül kazanan “Dondurma Adası” adlı öyküsünde, ablasıyla korsancılık oynayan küçük çocuğun neşe dolu heyecanını sade ve bir o kadar da güçlü aktarmış.
Duru, kahramanının erkek sanıldığını, oysa küçükken babasıyla oynadığı oyunlardan birinden ilham aldığını söylüyor. Seçici kurulun, bu öyküyü seçme gerekçesi de hayal gücünün büyüsüne dayanıyor: Çocukluğun zengin hayal gücünü, büyümeyi ve olgunlaşmayı, çocuk gözünden mizahi bir dille anlatabildiği için… Sevgili Duru’yu gönülden kutluyoruz.
“Fen laboratuvarında, masanın üstüne uzanmış halde uyuyakalan genç, öğretmenin sesi ve usulca dürtmesiyle irkilerek uyandı. Gerçek ve rüya birbirine karıştı. Adı Selenyum olan bir uzaylı mıydı o, yoksa Selim olan bir Dünyalı mı? […] Gözü, sırasında duran çantaya takıldı. Üstünde Selectrus yazıyordu…”
İstanbul’da, artık 8. sınıf öğrencisi olan Ensar Rüzgar Pekin, ödül kazanan “Merhaba Dünyalı” adlı öyküsüne, elbirliğiyle yok olmanın eşiğine getirdiğimiz gezegenimiz için duyduğu kaygıyı yansıtmış. Tüm canlılar için adalet ve barışın var olabileceği, savaşsız bir dünya özlemini bilimkurgu öğeleriyle dillendirmiş. Seçici kurulun bu öyküyü seçme gerekçesi de bu noktaya dayanıyor: Doğal kaynaklarımızın hesapsızca tüketilmesi sorununu, etkileyici bir atmosfer kurarak fantastik bir düzleme taşıdığı ve kurguladığı sürpriz sonla okurunu gülümsettiği için… Hepimizi gülümseten Rüzgar’ın dileğine ulaşmasını gönülden istiyor, onu içtenlikle kutluyoruz.
“İnsanlar için çıkması birkaç saniye süren bu merdiven bana, iyi bir dağcıyı tekerlekli sandalyeye mahkûm eden o kusursuz dağı anımsatıyor. Karlı, zorlu, korkutucu ve yüksek… Üç basamak sadece üç adım demek değil benim için. Birinci adım düşünme, ikinci adım deneme ve üçüncü adım…”
Denizli’de, artık bir lise öğrencisi olan Miray Yastı’nın “Üç Adım Karanlık” adlı öyküsü, ölümcül bir tırmanış kazasından kurtulup tekerlekli sandalyeye mahkûm olan bir dağcının yalnızlığına konuk ediyor bizi. Bu kalabalık dünyada kendi maceralarıyla yalnız kalanların öyküsünü anlattığını söylüyor Miray. Seçici kurulun onun öyküsünü seçme gerekçesi de şöyle: Maceraya kavramsal bir bakış açısıyla yaklaşarak, umut arayışını renklerle ve duyguları sembollerle güçlü ifade edebildiği için… Sevgili Miray’ı yürekten kutluyoruz.
Gerçek hayat başlı başına macera…
“Hemen aklınıza filmlerdeki veya çizgi romanlardaki metafizik güçler, paranormal yetiler, şimşekli, alevli numaralar falan gelmesin. Gerçek dünyada yaşıyoruz, burada işler farklı yürüyor…” Sevgili Doğu Yücel’in Güneş Hırsızları (2016) adlı kitabının ilk öyküsünde bu satırları okuduğumda önümüzdeki 300 öyküde nelerle karşılaşacağımızın sinyalini almış olduk: Evet, genç öykücüler bu sefer fantastik dünyalarda dolanmış, farklı gerçeklikler arasında gidip gelmiş, her tür metafizik güçten yararlanmış. Öyle ki, bilgisayar oyunlarının içinden mi geçiyoruz, ünlü film karelerine mi düştük, yoksa bilimkurgu evrenlerde kayıp mı olacağız, doğrusu soluksuz maceralarda savrulduk.
Gerçek hayatın başlı başına macera olduğunu düşünenler olsa da, gençlerin çoğu gündelik hayatın sıkıcılığını yansıtmış öykülerinde ve macera yaşayabilmenin tek yolu olarak da boyut değiştirmeyi hayal etmişler. Besbelli, gündeliğin içinde boğulduklarından, kahramanlarının yetişkinlerden izinsiz davranabilmesini, bilinmez yerlere adım atmasını, gizemli maceralar yaşamasını hayal etmişler.
Maceraya atılmanın en kestirme yolu olarak da, kamp yapmak formülü kullanılmış. Elliye yakın öyküde, sınıf arkadaşlarıyla kampa –özellikle de ormana– gitmek, illa ki bir hazine işareti bulup olmadık olaylar yaşamak hevesle kurgulanmış. Hazine! Büyülü sözcük. Öykülerin yarıya yakınında hazine sandığı ya da hazine kutusu benzeri bir nesne, gizemli bir anahtar ve tabii, maceraya davet anlamına gelen eski bir harita söz konusu edilmiş.
“Macera”ya farklı bakışlar…
Mersin’den Yağmur Dölek (artık 7. sınıfta), “Kayıp Şehrin Sırrı” adlı öyküsünde, “Gerçek hazine daima sarf edilen çabanın tatlı telaşı ve heyecanıydı,” dese de, gizemli hazineler aranmış, bazen suya atılan şişelerden, bazen de kütüphanelerdeki kitapların sayfalarından medet umulmuş. 40’a yakın öyküde, kahramanının yaşadığı soluksuz macera sonunda rüyaya bağlanmış; Kırklareli’nden Eylem Tunca’nın (artık 8. sınıfta) kurguladığı gibi, sarpa saran macera en çıkmaz yerinde yataktan fırlamakla çözülmüş.
İstanbul’da artık 7. sınıf öğrencisi olan Nil Sahra Çavuş, “Bulutları Özledim” adlı öyküsünde bir dayının eski uçağıyla okurunu da adeta maceraya uçurmuş: “Gözlerini kapattı ve uçmaya başladık. Okuduğum macera kitaplarından ne bulursam anlatıyordum. […] Anlattıkça anlatmak istiyordum. Anlattıkça daha da yükseliyorduk. […] oradan oraya savruluyor, deli gibi eğleniyorduk…” Bu öykünün duygusallığı onlarca öyküde olduğu gibi, İstanbul’dan Zeynep Rana Akdeniz’in (artık 7. sınıfta) “Gazoz Kapakları” öyküsünde de çıktı karşımıza. Mahallenin dört kafadarının küslüğüne dayanamayan Ayşe Teyze, onları gizli gizli kurguladığı bir hazine avına yönlendirdi.
Manisa’dan Elif Ecem Dağaşan (artık 7. sınıfta) Karadeniz’in seller yaratan coğrafyasında “Tatile Maceralı Bir Başlangıç” yaptırıyor okuruna. İki çocuğun sel sularına kapılmaktan son anda kurtulması, ailelerine kavuşabilmeleri heyecan yaratıyor. Böyle dramatik yapıda öykülerden biri de, Manisa’dan Cansu Yaz Unuk’a (artık 8. sınıfta) ait: Biri doktor, öteki ağır hasta iki eski dostun, yaşamlarının son yolculuğuna çıkmalarını anlatan “Son Kayık”.
“Boş bulduğum bir tanka oturuyorum!”
Öznesi insan olmayan onlarca macera da okuduk. Örneğin, Ankara’dan Irmak Zeynep Göksu (artık 7. sınıfta), “Kahraman” adlı öyküsünde bir sokak köpeğinin, barınakta kötülük gören köpekleri kurtarma macerasını büyük bir empatiyle anlatmış. Öte yandan, Mersin’den Burhan Uras Çapulcuoğlu (artık 7. sınıfta) ilk üretilenlerden bir bilgisayarın müzelik olana kadar geçen “yaşam macerası”nı, “Yeni Yaşama Doğru” adlı öyküsünde kurgulamış. Samsun’dan Ali Esat Kocabaş ise (artık lise öğrencisi), “Son Bir Acı Gıdak”ta neredeyse tüyler ürperten alegorik bir masal anlatmış.
Yüzlerce öyküde bazen dramatik, düşündüren; bazen de gülümseten satırlara rastladık doğal olarak. Savaş bölgesindeki kahramanın, “Boş bulduğum bir tanka oturuyorum,” demesi; “Bu kadar sabırsızsam, mahşer gününü nasıl bekleyeceğim…” diyen bir kahraman; okyanusta geçen öyküde, “Balkanlar üzerinden gelen fırtına”dan söz edilmesi; genç bir öykücünün, “Yazar, kahramanının daha fazla yorulmasına izin vermemişti,” deyivermesi ve, “Tabanlarımı çayırlıkla buluşturdum,” diyen bir başka kahraman…
Ayrıca, öykülerin neredeyse yarıya yakını fantastik ya da bilimkurgu öğeleriyle biçimlenmişti. Örneğin, 4 milyondan fazla gezegen keşfetmiş gezgin bir uzaylı yazar hayal eden genç öykücü, “bulut görünümünde canlılar” da düşlemiş. Öyküsünde, 430 yıl sonra dünyanın battığını, geriye sadece Rolsüzler’in ve Zırdeliler’in kaldığını anlatan öykücü ya da bir kalbin yaşadıklarını onun ağzından dillendiren, ama öykü bitmeden de kalbi öldüren genç öykücü de bizi düşündürdü.
14 yıldır dikkatimizi en çok çeken şu: Gençlerin hayal gücü çok zengin. Ancak, anadillerini daha da iyi öğrenmeliler. Üstelik, okuyan insanın sözcük dağarı geniştir, kabalaşmaz, kavgacı olmaz. İşte bu yüzden, bıkmadan tekrarladığımız gibi: Gençlerimizin Türkçe’yi en güzel yazması, konuşması, düşüncelerini onunla en güzel ifade etmesi, hayaller kurup sanata ve bilime yelken açabilmesi, ülkemiz için sevinç olmalı. Zeynep Cemali Öykü Yarışması bunun için inat ediyor ve etmeye de devam edecek.
2025 temamız çoktandır belirlendi: “yapay zekâ”. Sevgili Zeynep Cemali’nin Ankaralı adlı romanındaki bir cümle bu temaya kılavuzluk edecek: “Aynadaki görüntüsüne baktı.” Yeni seçici kurulda yine değerli yazarlarımız görev alıyor: Afşin Kum, Altay Öktem, Buket Uzuner, Saliha Nilüfer ve ben Müren Beykan. 15. yarışmanın raportörlüğünü yine Hande Demirtaş üstlenecek.
Yapay zekânın her alana girmeye başladığı, robot üretiminin hızlandığı bu çağda, tüm dünya canlılarının birlikte yaşamayı başarması daha da önemli, değerli oldu. Bizlere yakışanı bir kez daha hatırlayalım: Hepimiz bu dünyanın parçasıyız ve tüm canlılara saygı göstermeliyiz, hatta belki yapay zekâya da…
Zeynep Cemali Öykü Yarışması 2024 kazananları ve ödül töreni için…