Kitabın sanatçılarından tasarım notları
Ülkemizin özgün desen dilleriyle öne çıkan ve sevilen üç sanatçısı Feridun Oral, Huban Korman ve Sadi Güran, Günışığı Kitaplığı Yayın Yönetmeni Müren Beykan’ın kitap tasarımına ve illüstrasyonuna ilişkin sorularını yanıtladılar. Üç sanatçı, kitap resimleme ve tasarımında, yazar, editör, tasarımcı ve illüstratör iletişiminin püf noktalarını irdelerken metin-desen uyumu, tektipleşme tehlikesi gibi önemli konulara değindiler.
Müren Beykan: Az kitap okunuyor; kitap çok yapılıyor, ama az okunuyor. Okumayı sevmiyoruz; kısa olsun istiyoruz, hatta çocuklar için inceleri daha çok seviyoruz… Bu sesler çeşitli alanlardan yüksek sesle çıkmaya devam ediyor. Ama değişmeyen tek şey görsellik; değişmedi, hatta çok arttı. Görsel olana bakmak, incelemek istiyoruz. Öğretmenler ne derse desin, çocuklar yaşları ilerlese de desenli kitaplara özel ilgi gösteriyorlar.
Tasarım, yaşamlarımızın her alanında farklı oranlarda bulunuyor. Ama asıl basılı kitap ve yayınlarda çok önemli bir yere sahip. Kitap tasarımı, sanatla işlenen, ancak kullanıcıyı göz önüne aldığımızda işlevsel bir iş. Hele çocuk kitapları düşünüldüğünde, siparişle çizilen ve yazılanlar var. Kitap tasarımını iki cümleyle nasıl ifade edebiliriz?
Dünyanın en zor işlerinden biri!
Sadi Güran: Çoğu zaman sipariş oluyor. Yayınevinden gelen kitaplarda genelde ortak bir çalışma olmuyor. Yazarla tanışmadığımız durumlar da oluyor. Oysa çalışırken, sanki beraber üretmişiz gibi yaklaşmalı. Öte yandan, yazarla çizerin ortak çalıştığı, tanışıp birlikte bir öykü yazdıkları ve kitabın yavaş yavaş oluştuğu durumlar da var, ama çok az.
Feridun Oral: Tasarımın çocuğun dış dünyayla iletişiminde, estetik duygularının ve yaratıcılığının gelişmesinde çok büyük katkısı var. Kitaplarımda da buna özen göstermeye çalışıyorum; çünkü okulöncesi kitaplar, çocuğun hayatı tanıma kılavuzu gibi. İlham kaynağım doğa olduğu için, hayatı ve doğayı çocuklara doğru yansıtabilmek amacıyla araştırmalar yapıyorum. Bir çocuk gibi gözlemci olmaya çalışıyorum. Örneğin, bir örümceğin ağ yaparkenki halini hiçbir zaman görme şansımız olmayabilir. Ama üç dört ay öncesinde bir örümceğin nasıl ağ yaptığını tesadüfen gördüm. Hatta deneysel muzırlıklar bile yaptım. Örümcek, ağını örerken yaprak attım; o yaprağı bağlantı yerlerinden koparıp attı. Sonrasında, avucumdaki unu ağa üfledim ve örümcek haklı olarak kızdı, ağı bıraktı. Bu bilgi kitaplarda çocuklar için gerekli ya da gereksiz mi, bilemiyorum, ama benim için bir kaynak oluşturdu.
Doğada ya da şehirde, hayvanları gözlemlemeye çalışıyorum. Örneğin, biz uyandığımız zaman hayvanlar çoktan beslenmelerini tamamlamış oluyorlar. Erken kalktığımız bir sabah, bir karganın bir cevizi kırmak için neler yaptığını görebiliriz. Bunlar daha sonra kitaplarımda hikâyeleşebiliyor ya da kitaba küçük anekdotlar, görseller olarak girebiliyorlar. Böylelikle, görsellikle bilgi vermeye çalışıyorum, ders vermeyi sevmiyorum. Çünkü bunları çocuğun kendisinin yakalaması lazım.
Huban Korman: 30 yıldır reklam ajanslarında çalıştığım için başka bir gözle bakıyorum. O kitaplar benim için artık doğru konumlanması ve doğru kişiye ulaşması gereken bir ürün. Bu nedenle kitabın kapağı çok önemli, çünkü tüketiciyle buluştuğu ilk yer. Kitabı eline alanın beni görmesini ve meraklanıp arkasını okumasını istiyorum.
Çocuk kitabı resimlemek dünyanın en zor işlerinden biri. Gerçekten çok emek harcıyorsunuz; çünkü önce kendinize beğendirmeniz gerekiyor ve ben kendime karşı çok acımasız olabiliyorum. Bazı kitapları iki kere resimlediğim oluyor, o zorluğun içinden çıkıp çocuklara ulaşmak istiyorsunuz. Hedef kitleniz bazen çok farklı yaş gruplarından ve kültürlerden oluşabiliyor, çetin bir savaş vermek zorundasınız.
Yazarla çizerin ekip çalışmasına çok inanıyorum, yıllarca öyle çalıştım. Yazarın duygusunu almak ya da onu tanıyor olmak bile önemli. Saçını nasıl taradığı bile bazen bir fikir verebiliyor.
Çocukların inanılmaz iletişim dilleri
MB: Resimli çocuk kitabında desenin de yazı gibi algılanması söz konusu değil mi? Karikatürcü yazar Behiç Ak, desenler yoluyla çocuğu düşündürmeyi, soru sordurmayı tercih ettiğini vurguluyor. Huban Korman da çağrıştıran şeyleri çizmeyi seviyor. Okulöncesindeki çocukların resmi, yazı gibi algılamasını ve desenli metin oluşturmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
SG: Bant, yeni adıyla Bantmag 10. Yılını kutlayan bağımsız bir dergi. Dergide reklamdan tasarıma pek çok iş yapıyoruz. Bunların yanında, sevdiğim için çocuk kitabı da yapıyorum. Kimi zaman, aynı gün içinde çocuk kitabı için çok mutlu bir an resimlerken, bir saat sonra, başka bir makale için trans cinayetleri gibi korkunç bir konuda iş yetiştirmem gerekebiliyor.
Kalem kâğıtla işe girişme ânını çok sevdiğim için illüstrasyonlarım genelde hem zevk almaya, hem de sorunu çözmeye yönelik oluyor. Bir süre sonra tasarım işin içine giriyor ve iki alan arasında gidip gelirken, fazla teknik değiştirmiyorum. Örneğin, dergide madenciler dosyası yapmıştık. Orada biraz La Fontaine gibi anlatmıştım, ama işlenen konular çok sertti. Bu gibi durumlarda hayvanları kullanmayı seviyorum, özellikle gençler konuyla ilgisi olmayan ilginç bir çizim görünce, doğrudan konunun içine giriyor ve bambaşka şeyler öğrenebiliyorlar.
FO: Doğa, dostluk gibi temaları çok belli hikâyeleri evrensel bir dille anlatmaya, bunu da hayvan karakterler üzerinden yapmaya çalışıyorum. Doğanın bir parçası olduğumuzu hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor. Günlük yaşam içinde koptuğumuz zamanlar oluyor; deprem ve sel gibi afetlerle doğa bize kendini sürekli hatırlatıyor. Dolayısıyla, kitaplarım hayvan temalı olsa da, aslında hep insanı işaret ediyor.
Duyarlı ve paylaşımcı olabilme ihtiyaçlarıyla birlikte başka bilgileri de vermeye çalışıyorum. Hangi kültürden olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun, çocuk benim için çocuktur ve onların kendilerine ait inanılmaz iletişim dilleri var. Dünyaya gelen her çocuğun ağlama sesi aynı. Kültürü ve yaşam biçimi ne kadar farklı olursa olsun, bir tilki her yerde tilkidir. Kitaplarımda bir baykuş bir fareyle dost olabiliyor. Bunları okuyan, kitaplarıma bakan çocukların bu evrensel dili görmesini diliyorum.
Yurtdışında bir yayıncı, “Senin çalışmalarında tavşanın gözüne baktığım zaman insan gözü görüyorum,” demişti. Bir gün bir şey çizerken ağzım kulaklarımda sırıtıyordum, iş yapıyordum ve sırıtacak bir şey yoktu ortada. Ama çizdiğim karakter öyle bir karakterdi işte. Duygu böyle geçiyor herhalde.
HK: Benimki mesleki bir deformasyon belki de, ama aslan resmi koyup altına, “Bu bir aslandır,” yazamazsınız. Farklı bir şey yapmak gerekir. Örneğin, “bel” denildiğinde benim aklıma sadece kadın beli gelmiyor; ince belli bardak geliyor, başka şeyler de geliyor. Böylelikle daha güzel yakalıyorum, bu da insanların çok hoşuna gidiyor. Çocukların soyut şeyleri görünce şaşırmaları da iyi bir şey, onlara tek bir dünya gösteremeyiz.
Yazı ve çizim arasındaki ilişkide, yazarların güzel duygular yakaladığını düşünüyorum. Ben de okuyorum ve bu sayede yazarın dünyasına geçiyorum. Sıra onun anlattığı dünyayı desenle yaratmama geliyor, onun duygularını biliyor olmak çok işime yarıyor. Çocuklara bunun sayesinde daha kolay ulaşıyoruz.
En zor iş kapak yapmak mı?
MB: Kitabın en çok görünen yeri de kapağı… Estetik, yaş grubu, işlevsellik, albeni ve daha düşünülmesi gereken pek çok ayrıntı var. En zor iş kapak yapmak değil mi?
SG: Kitap kapağı sınıfta el kaldıran çocuğun eli gibi. Ne kadar hevesliyse o kadar el sallıyor. Kapak tasarımına böyle yaklaşmak gerekiyor. Kitabı çok iyi anlamak, editörle çok iyi iletişimde olmak gerekiyor. Gerisi biraz da içgüdüsel çıkıyor.
HK: Kitap kapağı yapmayı çok seviyorum, çok heyecan verici. Binlerce kural var, ama aslında hiçbir kural yok. Kitabı yansıtacak şeyi bulmak, sanki binlerce şeyin arasından küçük bir kitap parçası bulmak gibi. Bir moda dergisi karıştırırken bile bir şey yakalayabiliyorsunuz. Kitap kapağı yapmak, tipografi sevdiğim için de beni çok etkiliyor. Okura ulaşmak çok kıymetli bir duygu olduğu için onu elletmek, baktırmak, arka kapağı çevirmesini sağlamak heyecan verici.
FO: Kapak benim için kitabın vitrini gibi. Okulöncesi kitaplar için konuşursam kitap içinde birçok şeyi aşırı görsellikle anlattığınız için bunlardan yalnızca birini kapağa taşımak zor oluyor. Bu biraz, semt pazarlarında albenisi olan meyvelerin en öne konmasına benziyor. Bu konuda da yine doğaya, arılara bakıyorum. Arılar hangi meyvelerin üzerinde dolaşıyorsa, en ilaçsız, organik dediğimiz meyvenin o olduğunu anlıyorum. Yamuk yumuk da olsa onu tercih ediyorum.