Yeni Müfredat 101
Sabancı Üniversitesi Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Direktörü Buket Sönmez, yeni müfredat tartışmaları ışığında öğretmenin rolü, itibarı ve iyi olma halinin önemine değiniyor. Öğretmenlerin dayanışmasıyla ortaya çıkan, yaratıcı ve yenilikçi çözümlerin hangi olanakları sunduğunu; bu olanakların hem meslektaşları hem de öğrencileriyle etkileşimlerini nasıl güçlendirdiğini ele alıyor.
Başlık “yeni müfredat” olsa da en az üzerinde duracağım müfredat olacak. Yeni Eğitim Programı elbette önemli, ama müfredat konuşmanın ötesinde öncelikle büyük resme bakmamızın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu konuda ERG’nin (Eğitim Reformu Girişimi) çok detaylı analiz raporları var ve uzun zamandır yayınlıyoruz bunları.
Müfredatta yalnızca sadeleşen içerik değil, çocuğun merkezde olmaktan uzaklaştığı, milli manevi değerlere sahip insan yetiştirme yaklaşımının öne çıkması da dikkat çekiyor. Bu da süreci, çok özenle, kapsayıcılık, insan hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi bağlamlarda, çokboyutlu biçimde takip etmemizi, inceleyip analiz etmemizi gerektiriyor. Bu nedenle, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni yakından izlemeye devam edeceğiz.
Aşağıdaki video, ERG ve TÜSİAD işbirliğiyle, PISA 2022 bulguları ışığında hazırlanan, 2024’ün Eylül ayında lansmanı yapılan ve Türkiye’de eğitimin durumunu araştıran, “Geleceğin Dünyasına Hazırlanırken Eğitime Bakış” raporunu içeriyor.
Biraz üzücü ve düşündürücü değil mi? Öte yandan, çocukların kendilerini gördükleri yer ve potansiyelleri açısından da umut veriyor. Rapordan birkaç önemli bulguyu daha paylaşmak istiyorum.
Özellikle eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanamaması, okullar arası başarı farkının çok yüksek olduğunu gösteriyor. 203 puanlık bir fark var. Fen liseleri, matematik alanında 598 ortalama puana sahipken, mesleki ve teknik anadolu liseleri 395 ortalama puanda. Çocukların beslenme alışkanlığına dair sorularda, öğrencilerin %2’si hiç, %10’u haftada en az bir gün akşam yemeği yemediğini söylüyor. Bu kadar çocuk yoksulluğu varken biz neyi konuşuyoruz?
PISA 2022’ye katılan öğrencilerin %25’i son bir haftada okulda çeteler, %26’sı ise okulda silah ve bıçak taşıyan öğrenci gördüğünü söylüyor. Verilere göre, çocukların okula olan aidiyeti çok düşük seviyelerde. Hal böyle olunca, sadece müfredatı konuşarak yapısal sorunları geri planda bırakıyoruz. Eğitim politikalarıyla sosyal politikaları bir arada düşünmemiz gerektiğini daha az konuşuyoruz. Elbette müfredat önemli bir araç ve yürünen yol, ama çocuğun kendini güvenli ve ait hissetmediği, öğretmenin esenliğinin sağlanamadığı, öğretmenin ve yöneticilerin temizlikle mücadele ettiği bir okul ikliminde, -dünyanın en iyi müfredatı bile olsa- sorunlarla karşılaşmamak mümkün mü?
Okulda müfredat değişikliği mi gündemimiz yoksa okula da yansıyan ve giderek artan şiddet mi? Çocukların ciddi derecede rehberlik hizmetlerine ihtiyaç duyuyor olması mı? Hepsi bir arada mı? Bu sistemsel sorunların ışığında biz ne yapabiliriz? Umut bunun neresinde? İçinde bulunduğum ağ ve toplulukların gerçek deneyimlerinden süzülen bu mücadele biçimlerini başlıklar halinde aktarmaya çalışacağım.
Umut, bir aradalığımızdan aldığımız güçte…
Topluluklar ve ağlar, disiplinlerarası etkileşim ortamları bizi besliyor ve güçlendiriyor. Her birimizin bir yurttaş ve vatandaş olarak yapabileceği şeyler var ve bunlar ne zaman ki tekillikten çıkıp bir topluluğun içinde vücut buluyor, işte o zaman kalıcı ve etkin olabiliyor. Bugün içinden geçtiğimiz ortamlarda, bayrak taşıyıcılara ya da büyük mikrofonlara değil, “yapabileceğini yapmak” anlayışıyla hareket etmeye ihtiyaç var. Hiçbir sorunu tek başımıza çözemeyiz. Öyleyse safları sıklaştırmak, dayanışmayı güçlendirmek, masaları kalabalıklaştırmak zorundayız. Topluluklar temelde bize bunu sağlıyor.
Umut, küçük adımlarda…
Küçük adımların etkisi azımsanmayacak kadar büyük olabiliyor. Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım, işbirliği ağı olan Öğretmen Ağı’nda bu yıl kurulan küçük toplulukların çalışma alanlarını paylaşırsam ne kastettiğimi daha iyi anlatabilirim sanırım. Bunlar sadece birer örnek ve burada umudu, yapabilirim hissini tetikleyen ve bizi harekete geçiren küçük adımlar bulduk. Bu topluluklar ihtiyaç olunca bir araya gelip dağılan, her yıl farklılaşabilen topluluklar.
- Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Topluluğu öğretmenlerin perspektifini geliştiriyor, öğrenme oturumları düzenliyor ve bu öğrenimleri sınıfta yaygınlaştırmak üzere çalışıyor.
- Matematik Öğretimi Topluluğu herkesin ortak derdi olan, “Matematiği nasıl daha iyi öğretiriz?” sorusunu dert ediniyor, alternatif ders planı hazırlıyorlar ve bunları Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki okullarda uyguluyorlar.
- Psikolojik Dayanışma Topluluğu’nda PDR öğretmenleri travmaya duyarlı okul iklimi için müdahale rehberi hazırlıyor. Çünkü PDR öğretmenleri, Türkiye’nin toplumsal sorunlarının yansıdığı okullarda öğrencilerle çalışırken hep ikincil travma riskiyle karşı karşıyalar.
- Öğretmenin İyi Olma Hali Topluluğu meslektaşlarının karşılaştıkları güçlükler ve zorluklar karşısında işin içinden nasıl çıkılabileceğini dert
- Alternatif Türkçe Dersleri Topluluğu yeni kuruldu. Yeni müfredatın ardından ders kitaplarını inceliyorlar. Türkçe derslerini kapsayıcı ve eşitlikçi hale getirecek öneriler üzerinde çalışıyorlar.
- Çocuk Evlilikleri ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Topluluğu çocuk yaşta, erken ve zorla evliliklerle ilgili öğretmenleri güçlendiren bir rehber hazırladı, sonra da atölyeler düzenleyerek rehberi yaygınlaştırdı.
- Eleştirel Düşünme Topluluğu öğretmenlerin eleştirel düşünme kaslarını geliştirmek, sınıflarda düşünme becerilerini yaygınlaştırmak üzere çalışıyor. Böylece toplumsal dönüşüme katkı sunacağına inanıyorlar.
- Eğitimde Mevsimlik Tarım İşçileri Topluluğu mevsimlik tarım işlerinde çalıştırılan çocukların sorunlarını görünür kılmak, öğrenme kayıplarını ve okul terklerini önleme konusunda öğretmenleri güçlendirmek üzere çalışıyor.
- Bir Kitap Milyonlarca Hayat Topluluğu en özellerinden biri. Aslında her yıl birleşip farklılaşması lazım, ama bu topluluk dağılmıyor. Kitap okuyarak kendilerini besledikleri yolculuk, geçtiğimiz yıl 55 öyküden oluşan bir kitap yazmalarıyla son buldu.
Öğretmenlerin, Türkiye’nin dört bir yanından bir araya gelip o küçük adımları atmaya başladığı zaman gerçekten çok büyük değişimlerin olduğunu kesinlikle yaşıyoruz ve görüyoruz.
Umut geleceği kurgulamakta…
Umudu aramamız gereken en önemli yerlerden biri de gençlerin ve çocukların sesini daha çok duyarak ve onların ihtiyaçlarını anlayarak geleceği kurgulamakta.
Konrad Adenauer Vakfı’nın Türkiye Gençlik Araştırması 2023 verilerine göre 18-25 yaş arasındaki gençler; dijital okuryazarlığa sahip, yabancı dil bilgisi olan, toplumsal değerlerin farkında, geleneksel muhafazakâr değerlerdense daha bilimsel değerlere ve düşünceye önem veren, ülkenin ve dünyanın gündemini çok yakından takip eden, eleştiren, cinsiyet eşitliği, insan hakları, çocuk hakları konularında ve çevre konusunda son derece duyarlı bir profildeler. Ancak ülkenin temel kurumsal yapılarına karşı da son derece güvenlerini kaybetmiş durumdalar. Kendi içinde umutsuz görünse de, görüşleri ve taşıdıkları değerler çok umut veriyor. O yüzden de çocuklar ve gençler çok yaratıcı olduklarını düşünüyorlar. Aslında kendi potansiyellerini görüyorlar. Biz de çocuklar ve gençler için elimizi taşın altına koymak zorundayız.
“Rağmenlere” rağmen eyleme geçersek…
William Faulkner’ın 1950’deki Nobel Edebiyat Ödülü konuşmasından küçük bir kısmı sizinle paylaşmak istiyorum: “Akşamın kızıllıkları içinde güneş batar ve mağaranın girişine doğru sarkan değersiz kaya parçasının üzerinde kaderin dan danı son kez çınlarken bir sesin daha susmadan var olduğuna, bir insanın kısık ama yorulmayan sesiyle konuşmasını sürdürdüğüne inanıyorum.”
İçinden geçtiğimiz zor zamanlar hangi alanı, hangi havzayı daraltırsa daraltsın Faulkner’ın dediği gibi, kısık ama yorulmayan sesiyle varlığını sürdürenler var. Umudu biraz da burada bulmalıyız.
Son olarak, kendi öğrencilik deneyimimden çok kısa bahsetmek isterim. Edebiyata tutkulu bir öğrenciydim. O yıllarıma damgasını vuran ve bana inanılmaz kapılar açan yazarlar ve şairler benim müfredatım oldu desem yalan olmaz. O dönemde içinden geçtiğim eğitim programları kadar bu yolculuklar ve tabii ki öğretmenlerimin kılavuzlukları beni büyüttü. Sonrasında, yaşamın içinde karşılaştıkça tanıdık gelecek, ancak öncesinde karşılaşmadığım durumlar, duygular karşısındaki direncim buralardan geliyor. Eğitimin yaşamın içinde ve yaşam için olduğunu söyler dururuz. Bunu ancak geriye dönüp bakınca anlamlandırabiliyorum.
Korku ve kaygılarımızı, karşımıza çıkan engelleri yok sayamayız. Yani hep güçlü bireyler olmak zorunda asla değiliz, ama “rağmenlere” rağmen eyleme geçersek ve bunu dayanışmayla yaparsak bir anlam-amaç ilişkisi yakalayabiliriz. Edebiyatın, sanatın, müziğin baş tacı edildiği, hiçbir çocuğun geride kalmadığı, öğretmenlerin esenliğinin, itibarının gözetildiği ve kapsayıcı, nitelikli eğitime her çocuğun eriştiği bir okul, öğrenme ve eğitim ortamı hayaliyle sözlerimi bitiriyorum. Ben en azından bu inatla ve bu umutla çalışabileceğim bir alan bulduğum için, bu anlamı bulup her gün yeniden ısrarla, ülkenin tüm yoğun, yoran gündemlerine rağmen çalışabildiğim için çok mutluyum.