Doğaya saygının, uyum içinde yaşamanın aciliyetini hatırlatıyor gençler…
Zeynep Cemali Öykü Yarışması Proje Başkanı ve Günışığı Kitaplığı Yayın Yönetmeni, editör Müren Beykan, yarışmanın 11. yılını değerlendiriyor. Yurdun her köşesinden 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerinin “doğa sevgisi” temasında yazdığı yüzlerce öykünün yansımalarını ve düşündürdüklerini paylaşıyor.
Genç öykücülerle kucaklaştığımız yarışmamız 11. kez sonlandı. Her yıl, düşüncelerini Türkçe bir öykü halinde en güzel ifade etmeleri için öğrencilere çağrı yapıyoruz. Geçtiğimiz 11 yıl içinde, yurdun her köşesinden 5 binden fazla öğrenci, Zeynep Cemali Öykü Yarışması için öykü yazdı. Bir tema üzerinde düşünen ve düşüncelerini öyküleştirme emeği veren 5 bin genç! Bunların arasından 39 genç öykücü ödüllendirildi; 57’sinin öyküsü de yayımlanmaya değer bulundu. Yarışma, Türkçe edebiyatın geleceği için, yarının yazarları için kıymetli bir kaynak vaat ediyor, dememiz yanlış olmaz.
Pandeminin ikinci yılında, iklim krizinin ağırlaşan koşullarını da göz önünde bulundurarak belirlenen tema, “doğa sevgisi”ydi. Çeşitli illerden 450’den fazla öğrenci öykü yolladı. Hepsini ayrı ayrı kutluyor, kazanamadıkları için heveslerini yitirmemelerini, yazmaya okumaya devam etmelerini diliyoruz. Öğrencilerine verdikleri emek için öğretmenlerimize de hayranlığımızı, minnetimizi ifade etme şansı bulduğumuza seviniyoruz.
Bu yıl seçici kurulumuzda, Berna Durmaz, Hakan Bıçakcı, Mine Soysal, Yekta Kopan ve Müren Beykan görev aldılar. Ve yine titizlikle sürdürülen değerlendirmenin ardından dört gencimizin öyküsü, eşit ödüllendirilmek üzere seçildi.
Her yıl olduğu gibi, dikkati çeken yedi öykü de, yarışmanın 2021 yılı kitapçığında yayımlandı. Ankara, Aydın, Kocaeli, İstanbul, İzmir ve Mersin’den gelen bu başarılı öyküler için de gençlerimizi candan kutluyoruz.
Zeynep Cemali Öykü Yarışması Ödüllü Öyküler Kitapçığı 2021’i indirmek için…
2021’de 39 ilin çeşitli okullarından öyküler geldi. Devlet okulları, büyük oranda pandeminin etkisiyle, özel okullara yetişemedi (148). Delikanlılarsa, öykü yazmada fazla çekimser kalmışlar besbelli (77), kız öğrencilerin katılımı onlardan neredeyse 5 kat fazlaydı. Yarışmaya 6. sınıfların ilgisi en yüksekti (218 öykü). Daha önce yarışmaya katılmış 26 öğrenci de, yeni öyküyle yine katıldı. En çok öykü yollayan iller İstanbul (126), Ankara (95) ve İzmir’in (59) yanı sıra Antalya, Bursa, Hatay ve Eskişehir oldu.
2021’in ödüllü öyküleri…
“Kuş kaçmadı, demek ki ürkek değildi. Şans! Uzunca bir süre orada durup kuşu izledi. Sonunda kuş görmüştü! Bir kuş görmüştü! Biraz zaman geçip de kuş yerinden kıpırdamayınca, yaralı olabileceğini düşünüp onu içeri almaya karar verdi. Pencereyi tam açmıştı ki…”
Bursa’da, artık 8. sınıf öğrencisi olan Ceren Tek, ödül kazanan “Yukupato’nun Kuşları” adlı öyküsünde, sanayileşme masalıyla yok edilen doğayı, göremez olduğu güvercinleri arayan bir çocuğu anlatmış. Beyaz poşeti güvercin sanıp heyecanlanan Aras’ın üzüntüsünü okura duyurmayı başarmış.
Seçici Kurul’un “Yukupato’nun Kuşları”nı seçme gerekçesi de bunu vurguluyor: Doğanın bozulan dengesini, havada uçuşan bir plastik poşet gibi okurun yüzüne yapıştırması, yersiz yurtsuz kalma duygusuyla cesurca hesaplaşması nedeniyle…
*
“Böylece Ankara’ya geldiler ve tam hayal ettikleri gibi bir apartman diktiler. Hem de insanın; hasta dedesine en yakın kırdan çiçek toplayamayacağı, ağaç gölgelerinde yapılan pikniklerde kitap okuyamayacağı, yazın bahçesindeki çaya ayağını sokup baharlarda balık tutamayacağı türden bir apartman. Yıllar böylece akıp geçti; kimisi hâlâ mutluydu, kimisi ise Adakale’de uyandıkları odalarının penceresini açtıklarında aldıkları kokunun özlemi içindeydi.”
İstanbul’da, artık bir lise öğrencisi olan Deniz Erişken, ödül kazanan “Sular Altında Bir Hatıralar Mezarlığı” adlı öyküsünde, hatıralarına tutunmuş bir yaşlı insanın ve onun çini sobasının sayesinde bizi, ne yazık ki baraj suları altında kalan, anılarla dolu bir doğa ve yaşam alanıyla tanıştırıyor.
Seçici Kurul’un bu öyküyü seçme gerekçesi şöyle oldu: Mekânı da güçlü bir karakter kılması, hafızanın koridorlarına cesurca girmesi ve doğaya öykü penceresinden samimiyetle bakması nedeniyle…
*
“Sıradaki ben olabilirdim, ne de olsa uçuruma ‘artık’ en yakın ağaç benim. İnsan, aşağıya indi ve bana doğru yavaşça yürümeye başladı […] Önümde durdu ve baltasını hazırladı. Tam savuracağı anda, ona durmasını söyledim […] Tüm bunların nedenini sordum. Önce korkmuş gözüktü, ama sonra anlatmaya başladı. Fakirliğini, paraya ihtiyacını, evini, karısını, yerden aldığı çiçeği, eski bitkilerini… her şeyi anlattı […] Kendimi onun yerine koydum, o olsam ne yapacağımı hayal ettim.”
İzmir’de, artık bir 7. sınıf öğrencisi olan Yağızalp Kürşat Çalık’ın “Doğanın Dili” adlı güçlü öyküsü, farklı canlıların dilinden kurgulanmış. Yağızalp, insanın geçim sıkıntısını doğaya kıymadan çözebilmenin yolunu aramış ki, okurunu da bu konuda düşündürmeyi başarıyor. Bir ağacın kendini insanın yerine koymasını hayal etmek, ne kadar etkileyici…
Seçici Kurul’un “Doğanın Dili”ni seçme gerekçesi önemli: Farklı canlıların bakış açısından derin bir empati kurabilmesi ve insanın sıkışmışlığına doğanın olanaklarını çözüm olarak sunabilmesi nedeniyle…
*
“Başımı kaldırdım ve onu gördüm. Kocaman, ulu bir meşe ağacı. O kadar büyük, o kadar etkileyiciydi ki! Heyecanla yaklaştım. Dalları oldukça sağlam görünüyordu. Yavaşça dokundum. Rüzgârla salınan yaprakları aniden durdu, bekledi. Bu çok hoşuma gitmişti, beni anlıyordu, bunu hissediyordum…”
İstanbul’da, şimdi bir 8. sınıf öğrencisi olan Zeynep Alya Yıldız, ödül alan “Neşe Palamudu” adlı öyküsünde, kentli insanın doğadan kopuşundaki hüznü duyumsatmış. Ailesiyle geçici bir süre, köydeki dede evine taşınan küçük bir kızın, koca bir ağaçla kurduğu dostluğu düşlemiş.
Seçici Kurul’un “Neşe Palamudu”nu seçme gerekçesi ise şöyle: Tesadüfen karşılaştığı bir ağaç üzerinden doğa sevgisini anlatabilmesi, kentli gözüyle doğayı gerçekçi bir tarafsızlıkla aktarması nedeniyle…
“Doğa sevgisizliğimizin” bedelleri öyküleştirilmiş…
Bu yılın birbirinden ilginç öykülerine toplu olarak bakınca, “doğa sevgisi”nin gençlerin kaleminden, “doğa sevgisizliğimizin” bedellerini öyküleştirme biçiminde dökülmüş olduğunu görüyoruz. Doğaya saygısızlığımızı, uyumsuzluğumuzu, onu bilinçli bilinçsiz harap etmemizi esas almış gençler. Ve öykülerinde, bu yok edişe dur diyenler, canlıları sevenler hep çocuklar olmuş. Gerçek hayattaki gibi yani. İklim krizi bilinciyle öykü yazanlar az sayıda olsa da, nice öykü kahramanı –adeta birer Greta Thunberg olarak– ormanı, ağacı korumak üzere ön saflarda, lider olarak yer almış.
Doğa denince, gençlerin yüzde 80’i ağacı, ormanı düşünmüş; öyküsünü özellikle hayvanlar üzerine kuran, hayvan sevgisinden söz edenler 30 kişiyi geçmemiş.
Yarışmamızın 11. yılında ilk defa, fantastik öyküler ve distopyalar en çok yeğlenen öykü türleri olmuş. Örneğin, 60 öyküde insanın doğaya yaptıkları doğrudan hayvanın, ağacın dilinden yansıtılmış. Başka canlılarla empati kuran gençlerin 23’ü ağaçları, 29’u –balık da dahil– hayvanları, 8’i de genel olarak doğayı kahramanı yapıp konuşturmuş.
Üç gencimiz masal anlatmayı yeğlemişken, tam 41 genç sıkı birer distopya hayal etmiş; gezegenin geleceğini, doğası ölmüş, kaynakları tükenmiş bir dünya olarak resmetmiş. Bunların arasından yedi öyküde kahramanlar, zamanda geri giderek dünyayı kurtarmayı deniyor. 27 başka öyküde ise, mahvolmuş dünyadan “uyanıveriyor” öykü kahramanı; dehşetin sadece bir rüya olduğunu okuyarak noktalıyoruz öyküyü.
Doğayı yaralamanın, yok etmenin nedenleri için de, şunları ele almış gençler: 64 öyküde, şuursuzca ve hırsla ağaç kesme; 30 öyküde, yer açmak için bilinçli çıkarılan yangınlar; 26’sında kentleşme, betonlaşma; 36’sında fabrikaların denetlenemeyen faaliyetleri; 31’inde de genel olarak çevre kirliliği… Bu arada, yalnızca 15 öyküde müsilaj konu edilmiş.
Dünyayı kurtarmak için tek yol mücadele!
Bütün bu felaket tablosunun bir ucunda, elbette mücadeleyi tek yol görmüş, dünyayı kurtarmak ideali uğruna mücadele bayrağını yükseltmeyi kurgulamış genç öykücüler. En az 200 öyküde, bugün denediğimiz bütün direniş ve ikna yöntemleri kullanılmış: Yıkıma, kıyıma karşı toplu yürüme, sosyal medyada bilinçlendirme kampanyaları düzenleme (22) ve poster hazırlama (42), ayrıca bu amaçla dernek vb. kurma (17), fidan dikme (47), çöp toplama (40)… Bilim insanlarının katkısını önemseyip vurgulayan sadece 9 gencimizin olması düşündürücü elbette. Neyse ki, 200’den fazla öyküyü mutlu sonla noktalamış, umuda sarılmış gençler; dünya kurtulmuş ya da bu yönde adım atılmış.
Burada bir parantez açarsak, 25 öyküde doğaya zarar verenlerin zenginler olduğunun altı çizilmiş. 40 gencimiz yetkililere ve belediyelere güvenirken, yalnızca 8’i faturayı belediyelere çıkarmış.
Yarışmaya katılan 450’den fazla gencimizin en çok tanıdığı ya da çevresinde rastladığı ağacın meşe, çınar, ıhlamur ya da ceviz olduğunu söyleyebiliriz. Ormanları sağaltmak için en çok dikilmesini düşündükleri ağaç da ceviz.
Öykücülerimizin, bu temaya has, en gözde mesleği de, avukatlık olmuş. Öykü kahramanları avukat olup doğanın, hayvanların haklarını savunmak istemiş hep. Ayrıca, öykülerde sık sık kurgulandığı için gençlerin ormanda piknik yapmayı, kamp kurmayı sevdiklerini de düşünebiliriz.
Bu yılın öyküleri arasından 6’sında, anlatılanlar yabancı ülkede geçiyor; 13 öyküde ise yabancı kahramanlar yer alıyor.
Öykülerden şöyle bir Türkiye’nin yansıdığını da paylaşalım: Çalışan anneler, evde de bütün işlerden sorumlu ve sabahları kahvaltıyı da hep anneler hazırlıyor. 100 ailenin belki sadece birinde baba “yardım” ediyor ancak. Gençler sabahları da, okuldan geldikten sonra da mutfakta hiçbir işin ucundan tutmuyor, yemek bitince de sofrayı toplamaya yardım etmiyorlar. Bu gençlerin çoğu, odalarına “çıkıyor”, yani evler hep iki katlı sanki. 10 ağabeyin 9’u, kardeşlerine hoyratça ve bazen düpedüz kötü davranıyor.
Neyse ki gülümseten sonuçlar da var: Fidan dikince doğanın onarılacağı düşünülüyor, bu yüzden fidan diken dikene. Bu şahane fidanlar, orman içlerine bile dikiliyor, zaten jet hızıyla büyüyüp iki hafta kadar sonra gölge yapar hale geliyorlar.
Bilgi açığı var, ama umut da var…
Gençlerin, doğanın kendini yenilemesi, ormanların ekosistemi, hayvanların iklime olumlu olumsuz etkileri, ağaçların yaşam döngüsü ve benzeri gibi konularda ciddi bilgi açığı olduğu anlaşılıyor. Ama hepsinde umut var; bize her öyküde, doğaya saygının, onunla uyum içinde yaşamanın acilen hayata geçirilmesinin gereğini hatırlatıyor, bu uğurda eylem planları öneriyorlar.
Çocuk edebiyatımızda iz bırakan sevgili Zeynep Cemali’yi gelecek yıl, Güzelce’de Bir Kaçak, Memo adlı romanından hareketle, “uzay” temasındaki öykülerle anacağız. Seçici kurulunda Burcu Aktaş, Murat Özyaşar, Ömer Açık, Sibel K. Türker ve Müren Beykan’nın görev alacağı, raportörlüğünü Hande Demirtaş’ın üstleneceği yeni yarışmanın, gençleri ayrı cezbedeceğini düşünmekteyiz. Uzay, hepimiz için merakların en sonsuzu.
Gelecek yıl “uzayda” buluşmak üzere…