Edebiyat dergiciliğimiz
Edebiyatımızın saygın şiir ödüllerinin sahibi usta şair. 40 yıldır dergi yayıncılığı yapıyor, 11 yıldır Sözcükler adlı iki aylık edebiyat dergisini yayımlıyor ve dönüşen, değişen dergicilik düzenine karşı inatla direniyor. Turgay Fişekçi, edebiyat dergiciliğimizin bugününü, dününü ve yarınını anlatıyor.
Edebiyat dergiciliği, edebiyatın canlı olduğu yıllarda ilgi uyandıran bir uğraştı. Ne demek edebiyatın canlı olduğu yıllar? Bugünün edebiyat ortamı canlı değil mi? Bugün, dünden daha çok kitap satılıyor, yazarlar toplum katında daha çok tanınıyor. Ama bu olguyu, tek başına edebiyatın canlılığının göstergesi sayabilir miyiz?
Sanırım, önce şu ayrımı yapmalıyız: Edebiyat, ticaret değil, yaratıcılık alanıdır. Ticaretle kol kola girmiş bir yaratıcılık alanı olamaz. Edebiyat tarihi boyunca hiçbir büyük edebiyat yapıtı, çok satılsın, çok kazanılsın diye yazılmamıştır.
Ne yazarsam satar?
Edebiyat, içinde bulunduğu toplumu, insanlarını yansıtabildiği oranda başarılıdır. 1950’lerde ülkemizin toprak düzeninde yaşanan değişim, edebiyatımızda “köy romanları” denilen döneme yansımıştır. Orhan Kemal, önce Çukurova’yı yazmış, sonra geldiği İstanbul’un insanlarını romanlarına taşımıştır. 12 Mart 1971 darbesi sonrasında, edebiyatımız neredeyse “12 Mart” romanlarına boğulmuştur. Bir Düğün Gecesi’nden Kırkyedililer’e, bu dönemdeki edebiyat verimi saymakla bitmez. Bugün ise, yaratıcı edebiyat alanı, ticarete teslim olmuş durumdadır. Önde gelen yazarların çoğu, masasına, ülkenin, dünyanın ve insanın derdine ilişkin ne anlatabilirim değil, ne yazarsam satar sorusuyla oturmaktadır.
Bu giriş, edebiyat dergiciliğimizi de belirleyen, çevreleyen bir olgudur günümüzde. Edebiyatın yaratıcılık alanı olduğu dönemlerin dergileri, yaratıcılığın sorunlarını tartışan yazılarla yayımlanıyor, bu tartışmalar edebiyata yön veriyordu. O dergilerde yazan çoğu eleştirmenin yazıları günümüzde kitaplaştı. Nurullah Ataç’ın, Sabahattin Eyüboğlu’nun, Memet Fuat’ın, Adnan Benk’in, Fethi Naci’nin, Selahattin Hilav’ın yazılarını okuyanlar, edebiyat dergiciliğinin nasıl da canlı, tartışmacı, yönlendirici nitelikleri olduğunu kolayca görebilirler.
Günümüz edebiyat dergiciliği ne yazık ki, en büyük silahı olan “eleştiri”den yoksun. Eleştiri, yeni yaklaşımların, düşüncelerin tartışıldığı bir alan değil, düşmanlık gibi, başkasının “ekmeğiyle oynamak” gibi algılanıyor. Edebiyat dergilerinin sayfalarını yalnızca övgü yazıları, güzellemeler doldurmaktadır. Hiç mi söyleyecek sözü yok eleştirinin? Mutlaka düşünen, söyleyecek sözü olan insanlar vardır bir yerlerde; ama ortaya koydukları düşünsel yaklaşımların karşılığı linç edilmekse neden bozsunlar huzurlarını? Zaten günlük hayat yeterince zalim.
Bütün sanat ve edebiyat tarihi, yeni kuşakların eski kuşaklara karşı çıkması, onların yaptıklarını aşacak yenilikler getirmelerinin tarihidir. Picasso, tüm resim tarihini karşısına alarak yeni bir resim anlayışı oluşturdu. Bizde Nâzım Hikmet, döneminin şairlerini yerle bir ettiği “Putları Yıkıyoruz” kampanyasıyla edebiyat dünyasına girdi. Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet, kendilerinden önceki bütün şiire karşı çıkarak, geçmişle alay ederek yeni bir şiir kurdular. Sonrasında, İkinci Yeni ve 60 Kuşağı da hep öncekileri red temelinde geliştiler. Bütün bu tartışmalar dergi sayfalarında yapıldı, okurlarla dergilerde paylaşıldı.
Dergiciliğin arabeski
Eleştirinin olmadığı bir edebiyat ortamı olabilir mi? Günümüz edebiyatı bunun tipik bir örneği. Eleştirinin yerini “tanıtım” aldı. Tanıtılıyor kitaplar, daha çok duyulsun, görünsün ve satılsın diye.
Günümüz edebiyat dergiciliğinden söz ederken, son yıllarda yaygınlaşan çizgili-yazılı dergilerden de söz etmeliyiz. “Edebiyat dergiciliğinin arabeski” diyebileceğim bu dergiler, bir yandan günümüzün tanınmış edebiyatçılarına köşeler açarak, öte yandan da okurun en çok ilgisini çekebilecek edebiyat ikonlarını kapak yapıp, çok ucuz sözler ve yazılarla okur topluyor, satış başarıları yakalıyorlar. Düşmüş bir toplumun düşmüş dergileridir bunlar. Böyle bir edebiyat ortamında edebiyat dergiciliği nasıl yapılabilir? Genel bir bakışla günümüz edebiyat dergileri, yukarıda söylediğim “tanıtım” çevresinde yayın yapıyorlar.
“Sözcükler” neyi başarıyor?
1978’den beri, neredeyse 40 yıldır aralıksız edebiyat dergisi yayıncılığı yapan biri olarak bugünün edebiyat ortamında Sözcükler dergisinde neler yaptığımı da özetleyeyim. Nitelikli eleştiriyle karşılaştığımda heyecanlanıyor, aynı heyecanla yayımlıyorum, ama bu ne yazık ki çok ender gerçekleşiyor. Buna karşın her sayıda düzenli olarak yapabildiklerim şunlar:
Cevat Çapan, Refik Durbaş, Cemil Kavukçu, küçük İskender gibi günümüz edebiyatının önde gelen ustalarının en yeni ürünlerini okurlarla buluşturmak. 12 yıldır her sayıda, Türkçemizin anıt değerlerinden olan Emin Özdemir’in dil, düşünce ve edebiyatın kaynaşıp yüceltildiği yazılarını yayımlamak. Nitelikli çeviri yazılarla okurun edebiyat bilincini yükseltecek yayınlar yapmak.
Dergide, kuşaklararası denge gözeterek, genç yaşlardaki yazarların parlak ürünlerine yer vermek. Türlerarası denge gözeterek, yalnızca şiir ve öykü değil, deneme, anı, mektup gibi az ürün verilen alanlarda da yayın yapmak. Bugüne dek yayımlanmamış, önemli belgelere ulaşıp bunların ilk kez gün ışığına kavuşmasını sağlamak. Yalnızca Nâzım Hikmet’e dair yayımladığımız belgeler bir kitap oluşturacak hacme ulaştı. 55. sayımızdaki “Edebiyatçı Mektupları Özel Sayısı” tümüyle ilk kez yayımlanan belgelerden oluştu, edebiyat tarihimiz için özel önemde bir sayı oldu.
Artık edebiyat dergiciliğinin, ne yazık ki, edebiyat tartışmalarının yapıldığı bir ortam olmaktan uzaklaşıp, edebiyat ürünlerinin okurla ilk buluşma alanlarına dönüştüğünü söyleyebiliriz.