Edebiyatı okumak, okutmak…
Ödüllü “Köprü Kitaplar” koleksiyonunu edebiyatımıza kazandıran iki deneyimli editör Semih Gümüş ve Müren Beykan, eğitimde edebiyattan 100 Temel Eser Listesi’ne, Klasikler ’in ve çağdaş eserlerin edebiyat için önemine, edebiyatın kaynağındaki gerçeklik duygusuna değindiler.
Müren Beykan: Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin (IPA) 2014 verilerine göre, Türkiye dünyanın en büyük 12. Yayıncılık sektörü; üretilen yeni kitap çeşidinde de 11. sırada yer alıyor.
Türkiye Yayıncılar Birliği’nin açıkladığı verilere göre, 2014 yılında ülkemizde 561 milyondan fazla kitap üretilmiş. Bunların % 71’i eğitim kitabı. MEB, ilk ve ortaöğretim öğrencilerine 217 milyona yakın ücretsiz ders kitabı dağıtmış. Ancak o 561 milyon kitabın ancak % 3’ü yetişkinler için hazırlanan kurgu kitaplar (yani edebiyat) ve %5’i de çocuk ve ilkgençlik kitapları. “Kişi başına düşen kitap sayısı” diye açıklanan 7.3 ise, eğitim kitaplarını da kapsadığı için, edebiyat çerçevesinde umut verici bir sayı sayılmaz. Çocuk ve gençlik kitaplarına düşen % 5’in içindeyse edebiyat dışı kitap sayısı çok. Bu arada 100 Temel Eser kitapları da bu % 5’in içinde.
100 Temel Eser deyince Klasikler adı altında toplanan “ağır eserlere” geliyoruz. Pek çoğu “kült kitaplar” olan bu eserlerin kaçı günümüz çocuğunun ilgisini çeker? Kaçı, tüketim bombardımanı altında algısı darmadağın genci edebiyatla buluşmaya ikna eder? Klasikler, duygu ve düşünce evreni açısından olmasa da, ifade ve dil evreni açısından bambaşka bir çağdan seslenmekteler. Dede Korkut Hikâyeleri ’nden ve Mevlânâ’nın Mesnevi’sinden seçilen öykülerin de sıralandığı yaklaşık 65 kitaplık ilköğretim Türkçe eserler listesinde, çocuklara yakın duran az sayıda eser var: Sait Faik’in Hikâyelerinden Seçmeler ve Orhan Veli’nin kaleme aldığı Nasreddin Hoca Hikâyeleri ilk göze çarpanlar.
Bu listenin, dünya klasik çocuk edebiyatına ait bölümündeyse, ülkemizden çok çok önce çocuk edebiyatına emek veren Batılı ülkelerin eserleri sıralı. Bunların çoğu, çocuklar için yazılmamış eserlerdir. Andersen, Ezop ve La Fontaine masalları hâlâ da herkes tarafından okunur. Öte yandan, farklı farklı kılıklarda defalarca yayımlanmış Alice Harikalar Diyarında, Gulliver’in Maceraları, Pinokyo, Polyanna, Heidi, Define Adası, Peter Pan gibi, çocuk okuru cezbedecek fantastik kurgular içinde ve macera bolluğunda, sade bir anlatımla yazılmış onlarca roman da, bu listede yer almakta.
Geleceğin uzay yolcuları
Klasikler diye adlandırdığımız “kült kitaplar” ın “yeni”yle baş etmesini bekleyemeyiz. Onların çoğu, geçmiş zamanların mekânsal, yapısal ve duygusal dünyasında biçimlenmiştir ve günümüz çocuğu için masal kıvamındadır. Çeşitli harflerle anılagelen ve yaşamlarının bir evresinde uzaya gidecekleri kesin olan yeni kuşakların, cep telefonunun ve bilgisayarın var olmadığı bir zamanı düşünmeleri mümkün değil artık. Dolayısıyla günümüz çocuk edebiyatı da bir anlamda, geleceğin uzay yolcusu çocuğuna sesleniyor demektir.
Neden edebi her eser klasikleşmiyor? Hepimizin fikir birliği ettiği kitaplardan biri Küçük Prens ’tir mesela. “20. Yüzyılın en iyi kitabı” seçilmiş, 250’den fazla dile çevrilmiş, yani dünyada en çok okunan Fransız klasiklerinden. Her okuduğumuzda yeni bir ayrıntıya takılıyor, yeni bir yorum yapabiliyoruz, duygu ve düşünce dünyamızı tanımlanamaz biçimde etkiliyor bu kitap. Mecazi göndermelerle dolu, çok katmanlı bir öykü oluşunun büyük önemi var bunda elbette.
Güneş sistemindeki küçücük bir asteroitten gelen sıradışı bir çocuk, yetişkinler dünyasının çelişkilerine, çıkmazlarına dikkatimizi çekiyor. Saflığın temsilcisi olarak okura ayna tutuyor. Küçük Prens ne bir masala, ne de alıştığımız bir kurgu öyküye benziyor; daha çok “hızla akan tuhaf bir rüya gibi” diyebiliriz. İşte klasik edebiyat tam da budur: Her çağda, her dönemde bize diyeceği vardır ve hepimizi başka başka açılardan, derinliklerden yakalar.
Semih Bey, geçen yıl siz de Notos Dergisi’nde geniş bir soruşturma yaptınız, “Türk edebiyatının klasikleri nelerdir ?” diye sordunuz. Notos’un listesinde başa büyük usta Yaşar Kemal’in İnce Memed’i yerleşmişti. Böylece edebiyat vicdanımız bir nebze olsun teselli buldu diyebilirim. Ustanın hiçbir kitabının, resmi 100 Temel Eser Listesi’nde yer almaması büyük utanç sayılır. İnce Memed gerçek bir klasiktir, kuşku yok. Her kitap edebiyat değildir, her edebiyat eseri de klasikleşmiyor…
Semih Gümüş: 100 Temel Eser konusu, bu seminerlere katılan herkesi doğrudan ilgilendiriyor. Hakkında yapılan değerlendirmelere ve tartışmalara yazarak da katıldığım bu konu, başlangıçta çok olumlu düşüncelerle ortaya çıkmıştı. 11 yılda pek çok açıdan tartışılan bu listenin ilk bakışta çok önemli birkaç yanlışı göze çarpıyor. Örneğin, listenin en başında Nutuk var. Asıl dilinden okumaya kalkışıldığında çocukların anlaması olanaksız olan, 1100 sayfalık bir eser. Sadeleştirilmiş ve kısaltılmış basımlarını okuyabilirsiniz, ama o zaman da bu metinleri kimlerin yapacağı sorusu ortaya çıkmıyor mu? Bunun bir benzeri de Kutadgu Bilig. Bugüne kadar öğrencilerine bunu okutan var mı? Tarihsel değeri olan bu önemli eserleri meraklılarına bırakmak daha mantıklıdır. 11 yıldır bu listeyi hiç kimse okumuyor, o zaman ne anlamı var?
Bu listedeki isimlerin bir özelliği de yaşayan yazarların eserlerine yer verilmemesi. Yaşar Kemal benim için yalnızca bizim edebiyatımızın değil, dünya edebiyatının da yaşayan en büyük romancılarından biri; ama siz onu yaşayan bir yazar olduğu için yıllarca okullarda okutamadınız. Yaşayan yazarların içinde bulunmadığı bir edebiyat düşünüp onu çocuklara götürebilir misiniz? Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya listede yok. Bütün bu şairlerin olmadığı bu liste çağdaş Türk şiirini gençlere nasıl götürebilir?
100 Temel Eser Listesi kitapların değil, yazarların seçildiği bir liste. Tolstoy, Dostoyevski, Balzac ve diğer bilindik isimler seçiliyor, ama hangi kitapları? Tolstoy’un iki büyük romanı Savaş ve Barış ve Anna Karenina… Bu kitapları elbette hepimiz okumalıyız, ama 2100 sayfa ve dört büyük ciltten oluşan Savaş ve Barış romanını çocuğa nasıl okutabilirsiniz? Bir çocuk ayda 100 sayfa okusa iki yılda bitirebilir bu romanı. Bunun yerine Tolstoy’un kendi çocukluğunu anlattığı Çocukluğum kitabı seçilse, hem okuması kolay olur, hem de birçok öğretmen arkadaşımız defalarca önerebilir. 100 Temel Eser Listesi, tepeden tırnağa yanlışlıklarla dolu, uygulanabilir olmayan bir liste.
Klasikler ‘in dayanıklılığı
Edebiyatın büyüsünü oluşturan birkaç şey var. Biri, yüzlerce yıl önce yazılmış kitapların günümüze hiçbir değişiklik yapılmadan gelmesidir. Örneğin, dünyanın modern anlamdaki ilk romanı sayılan Don Kişot 400 yıl önce yazılmıştır. Shakespeare de öyle. Oyunlarını herkes biliyor ve 500 yıl önce yazılan metinleri sayısız kere sahnelenip çeşitli dillere çeviriliyor. Bu kadar yıldır yaşayan bir şeyi, edebiyattan ve sanattan başka bir şey yapamaz. Yalnızca yaratıcılığın içinden geçmiş ürünler böyle olabilir.
Yaşar Kemal’i kaybettikten sonra birkaç yerde, “1000 yıl yaşar ve okunur,” dedim. Yalnızca onu sevdiğimiz için mi söylüyoruz peki bunu? İlk akla gelen romanı İnce Memed 60 yıl önce yayımlanmış. Eşkiyanın haksızlığa karşı ağaya başkaldırmasının hikâyesidir ve onu dört cilt boyunca süren uzun bir hayat bekler. Klasikler ’in zamana dayanıklılığının nedeni de budur. Binlerce yıl önce yazılmış Latin aşk şiirini okuduğunuzda, şair arkadaşınız yazmış gibidir o şiiri. O kadar taze ve yenidir. İnsanlar sürekli değişiyor, ama değişirken özündeki duygular, acıma, korku, mutluluk, mutsuzluk değişmiyor. Değişen insanı bu gibi temel duygularından yakalayan yapıtlar mutlaka klasikleşecektir.
MB: Kitap fuarlarında kolaylıkla bulabileceğiniz ucuz çocuk kitaplarından bazı örnekler vermek istiyorum. Ucuz oldukları için çocukların harçlıklarıyla daha fazla sayıda alabildiği ya da okulların da daha çok tercih ettiği kitaplardan… İnandırıcılığın olmadığı tartışmalar, cinsiyet ayrımcılığının apaçık görüldüğü aileler, bir macera romanında beyefendi birer dilbilimci edasındaki korsanlar, aynı ifadeleri ve sözcükleri konuşan, okuru yapaylıktan öldüren çocuk karakterler… İnsanlar tek ton mudur? Bütün anneler iyi, bütün öğretmenler doğru davranan, bütün babalar çalışkan, bütün dedeler bilge midir? Siyah ve beyaz karakterlerle örülü metinlerle edebiyata ulaşamazsınız, ancak eğitim kitabı yapabilirsiniz.
Çocuk ne yapar? Okuma özgürlüğü tanınmış bir çocuksa, ilk sayfalardan sonra kitabı bırakır, okuma hevesi kaçar. Baskı altındaki bir çocuksa, gönülsüz okumaya devam eder ve, “Ben kitap okumayı sevmiyorum,” diyebilir. Edebiyat emek ister – hem yazarın, hem okurun emeğini. Metni anlamakta zorlanmak, tekrar tekrar okumak iyidir. Kitabın hemen bitmesi gerekliliği de yoktur, neden olsun?
Gerçekten daha gerçek edebiyat
Çocuk okur, yaşının gereği maceraya meraklıdır. Sürükleyicilikle birlikte ona edebiyat lezzeti tattırmak, edebiyat keyfi vermek de yazarın başarısıdır. Çocuk ve gençlik edebiyatı yazarı, popüler şablonların bulunduğu anlatılardan ziyade, inandırıcılığı sağlam, kurmacaya rağmen sizi inandıran eserler vermelidir. Örneğin, fantastik eser yazmak, saçmalamak ya da serbest yazmak değildir. Fantastik yazarı inandırıcı olmalı, kurduğu dünyanın her ayrıntısını tutarlı kılmalı ve sözcük uydurmada yaratıcı olmalı. Fantastik eserler büyük küçük hepimizin hayal gücünü şahlandıracak denli gerçek bir dünya yaratırlar.
Pek çok yazarda ve öğretmende aşırı bir gerçeklik merakı olduğunu söylesek yalan olmaz. Okullarda “gerçeklik” üzerine kurulu eserler her zaman tercih konusu olmuştur. Edebiyatın hayatta karşılığı olup olmadığını sormak merakı… Edebiyat bu mudur?
SG: Edebiyatın başlıca iki kaynağı vardır. Yazar, yazmak için her malzemesini gerçek hayatta arar ve bulur. Hayattan alacağını aldıktan sonra onu unutur ve yazdıklarıyla baş başa kalır; bambaşka bir dünya kurar. Oscar Wilde, “Edebiyat gerçekten daha gerçektir,” diyor. Onlarca yıl yaşadığınız sokağa bir gün bir yaratıcı yazar gelir ve o sokağı öyle bir anlatır ki, “Vay canına!” dersiniz. Yıllarca yaşadığınız sokağın aslında bambaşka olduğunu görürsünüz. Wilde’ın, edebiyatın gerçekten daha gerçek olması deyişi bunu anlatır. Wilde, Niagara Şelelasi’ni gördüğünde, “İlgi çekici değil. Suyu dökersen aşağı akar, yukarı doğru aksaydı şaşırtıcı olurdu,” diyor. Anlatmak istediği şey, edebiyatın ta kendisi… Edebiyat hepimizin gördüğünü anlatmakla uğraşmaz, yeniden yaratır.
Umberto Eco, kendi romancılık deneyimini anlatırken, gerçek ve edebiyat arasındaki ilişkiye değiniyor: Hepimiz Hitler’in İkinci Dünya Savaşı sonunda bir sığınakta kendini zehirleyerek intihar ettiğini biliyor muyuz? Anna Karenina ’nın kendisini bir trenin altına atarak intihar ettiğini biliyor muyuz? Onu da biliyoruz. Peki, Hitler’in intiharından kuşku duyabilir miyiz? Elbette duyarız. Bu, o günden bugüne kadar gelmiş, bize verilmiş bir bilgidir. Belki de başka türlü öldü. Öte yandan, Anna Karenina ’nın kendisini bir trenin altına atarak intihar ettiğinden kuşku duyabilir miyiz? Hiç kimse bundan kuşku duyamaz. Edebiyat bazen gerçekten daha inandırıcı ve daha güçlüdür.
Hayatın başka bir alanında başka hiçbir şey, edebiyatın bize kazandırdıklarını kazandıramaz. Bir toplumun niteliğini nasıl anlatırız? Ortalama çizgisiyle. Ortalama çizgiyi yukarı çıkaran en önemli alanlardan biri edebiyattır ve onun yeri, siyasetle ve ekonomiyle ölçülemeyecek kadar kalıcıdır.