İklim Krizinde Geleceğin Yayınevleri

İklim direnci uzmanı Naz Beykan, yayıncılığın hem iklim değişikliğine etkilerine hem de iklim kriziyle birlikte gelecekte yayınevlerini nelerin beklediğine ilişkin bir portre çiziyor. Kitap dünyasının iklim krizi için yapması gerekenlere ilişkin ipuçları paylaşıyor.

Bugün beş altı yaşlarında olan, kendi başına ilk sözcüklerini okumaya başlayan bir çocuk, yetişkin edebiyatıyla tanışacağı yaşa geldiğinde kendisini apokaliptik bir bilimkurgu senaryosunun yaşandığı ve 1,5 dereceden fazla ısınmış bir dünyada bulabilir.

Kendisinden yarım asır önce doğan nesle göre, hayatı boyunca iki kat daha fazla orman yangını ve tropik fırtına, üç kat fazla sel olayı, 36 kat fazla sıcak dalgası, beş kat fazla kuraklık ve dört kat fazla tarımsal mahsul kıtlığı deneyimleyecek. Belki, şiddetlenerek ve artarak gelen bu peş peşe afetler nedeniyle derin yoksulluğa itilecek. Belki de yaşadığı yer deniz suları altında kalacağı için ya da kaynak kıtlıklarının çıkaracağı çatışmalar nedeniyle, yaşadığı coğrafyayı terk etmek zorunda kalan yüz milyonlarca insandan biri olacak.

İklim krizi, bir kurgudan ibaret olabilir mi?

İklim krizi, bu çocuğun gerçeği… Onun olduğu kadar, bizlerin de… Ama bu gerçeğin bir kurgudan ibaret kalmasını sağlamak bizim elimizde.

19. yüzyılın sonundan bu yana küresel ortalama sıcaklıklar 1-1,3 derece arasında arttı. Bunun ana nedeni, sanayi devrimiyle birlikte fosil yakıt tüketiminin artması ve dolayısıyla atmosfere, başta karbondioksit olmak üzere, daha fazla sera gazı salınmasıydı. Buna ek olarak, kentleşme, tarım ve hayvancılık gibi faaliyetler nedeniyle doğal alanların tahrip edilmesi de karbon yutağı özelliği olan alanların azalmasına ve sera gazı salınmasının artışına yol açtı.

2021’in yaz aylarında, kuraklık ve sıcak dalgası nedeniyle Akdeniz ve Ege’de yaşanan orman yangınları, Avrupa’da 200 küsur kişinin ve New York gibi bir metropolün göbeğinde 18 kişinin canını alan seller… Bu felaketler, artık krizin ırak diyarlarda sadece kutup ayılarının derdi olmanın ötesine geçtiğini ve beşeri sistemlerimizin, sosyo-ekonomik dinamiklerimizin ve politikalarımızın kırılganlığını gözler önüne serdi.

Bilim insanlarına göre, iklim krizinin geri dönüşü olmayan katastrofik sonuçlar doğurmasını önlemek için, sera gazı emisyonlarına bağlı küresel ısınmayı 1,5 derecenin altında tutmak zorundayız. Bunu yapmanın tek yolu, sera gazı emisyonlarımızın 2030’a kadar azalım eğilimine girmesini sağlamak ve 2050’ye geldiğimizde karbon nötr bir ekonomiye geçmiş olmak.

Karbon nötr ekonomiye geçiş…

“Karbon nötr”, atmosfere saldığımız sera gazına eşit miktardaki gazı atmosferden yakalayıp tutmak demek. Bunu nasıl sağlayacağız? Sera gazı emisyonlarımızı azaltacağız. Karbon yutağı dediğimiz doğal sistemleri, hem artıracağız hem de ekolojik bütünlüklerini koruyacağız ki, beşeri faaliyetlerimizin sera gazı emisyonları sıfırlanabilsin.

Enerji, sanayi gibi sektörler dururken yayıncılığın sera gazı emisyonları devede pire kalabilir. Ancak karbon nötr ekonomiye geçiş, herkesin ortak çabasıyla olacak. Dönüşüm, artık sosyal sorumluluğun ötesinde bir zorunluluk.

İklim krizi içinde yaşayan bizler, tüm okurlar ve kitaplara emeği geçen yayıncılar için bu ne demek, birlikte düşünelim.

Bir yayıncı olarak sera gazı emisyonlarınız, ofis ve depo binalarınızın, araçlarınızın ve tüm operasyonel süreçlerinizin enerji ve kaynak tüketiminden kaynaklanıyor. Buna çalışanların işe gelmek için kullandıkları ulaşım araçlarını ya da iş seyahatlerini de ekleyebiliriz. Matbaadan dağıtımcılara ve kitapçılara kadar yayıncılık sektörünün değer zincirinin tamamının operasyonlarında sera gazı salınması söz konusu.

Bizim alanda çalışanların tekrarlamayı çok sevdiği bir söz vardır: “Ölçemediğiniz şeyi yönetemezsiniz.” Bugün Türkiye’de kamuya açık yayıncılık verilerine baktığımızda, sektörün sera gazı emisyonlarını hesaplayacak bilgiyi bulamıyoruz. Ülkemizde, kendi operasyon ve varlıklarının bu çerçevede takibini yapan yayıncının da yok denecek kadar az olduğunu tahmin ediyorum.

Yayınevleri karbon ayak izlerini azaltmak için neler yapıyor?

İşte bu nedenle, ABD’deki Macmillan gibi bazı yayınevleri işe, sera gazı envanterlerini çıkarıp karbon ayak izlerini takip etmekle başlıyorlar.

Bunun bir adım ötesine geçenler de azaltım hedefleri koyuyorlar. Örneğin, Penguin Random House’un da içinde bulunduğu Bertelsmann Yayın Grubu, 2030’a kadar “karbon nötr” olma taahhütü vermiş. Peki, bu azaltım hedeflerini gerçekleştirmek için ne yapıyorlar?

  • Bir kısmı, kâğıt tüketimini daha verimli hale getirmeye ve kitaplarında geri dönüşmüş kâğıtların kullanımını artırmaya çalışıyor. Çünkü, bir kitabın üretimi sırasında çıkan sera gazı emisyonlarının %40-%60 kadarı kâğıt üretiminden kaynaklanıyor.
  • Kâğıt üretiminin tescilli olarak sürdürülebilir olup olmadığına dikkat eden yayınevleri de var, kâğıdın nereden tedarik edildiğine dikkat edenler de. Türkiye’de olduğu gibi kâğıt, Çin’den Latin Amerika’ya, dünyanın çeşitli noktalarından ithal ediliyorsa, ulaşımda da o kadar sera gazı salınıyor demektir.
  • Dijital baskının sunduğu olanaklarla, baskı adetlerini talep sayısına göre ayarlayanlar var.
  • Finlandiya’daki Otava Publishing Company gibileri, ofis, matbaa ve kitapçılarını yenilenebilir enerjiye geçiriyor ya da yenilenebilir enerji kredileri alıyor.
  • Kimileri araç filolarını, yenilenebilir enerjiyle şarj edilebilen elektrikli araçlara devşiriyor.
  • Pandemiyle birlikte alıştığımız iş ve fuar seyahatlerini çevrimiçi yapmayı, genel bir yaklaşım olarak benimseyenler var.
  • Bütün bu uygulamaları ve süreçleri yönetmek için, kadrolarına sürdürülebilirlik yöneticileri katıyorlar.
  • Bazı yayınevleri de sera gazı emisyon bilgilerini şeffaflıkla okurlarıyla paylaşıyor ve böylece okurların da farkındalığını artırmayı hedefliyor. Örneğin, Fransa’daki Hachette Livre yayınevi kitap kapaklarında karbon ayak izi bilgisini gösteriyor. Almanya’daki Holtzbrinck Yayın Grubu kitaplarına “karbon nötr” etiketi yapıştırıyor.
Bugün şalteri kapatsak bile, küresel iklimin sanayi devrimi öncesi sıcaklıklara dönmesi yüzlerce yıl alacak ve iklim krizinin etkilerini hissetmeye devam edeceğiz.

Özetle, sera gazı salımlarının azaltımı için teknolojik sıçramalara falan ihtiyacımız yok. Mevcut teknolojik bilgiler ve elimizdeki çözümler, karbon nötr dönüşümünü yapmamıza zaten olanak tanıyor. Önemli olan, uygulamanın ayrıntılarını çözmemiz, kitlesel ve sistematik olarak eyleme geçebilmemiz.

Bugün şalteri kapatsak bile, küresel iklimin sanayi devrimi öncesi sıcaklıklara dönmesi yüzlerce yıl alacak ve iklim krizinin etkilerini hissetmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla, bu etkilere karşı da hazırlıklı olmayı unutmamalıyız.

Yayınevleri iklim krizinden nasıl etkilenecek?

“Yayınevleri iklim krizinden nasıl etkilenecek?” sorusunun yanıtını şıp diye verebilmek isterdim. Ancak, iklim krizinin doğurduğu riskler, tehdidin ne olduğuna, etkilenenin tehdide ne derece maruz kaldığına ve mevcut kapasitesine bağlı. Bu nedenle, riskin derecesi kişiden kişiye, kurumdan kuruma, sektörden sektöre büyük değişkenlik gösterebiliyor. Bir yayınevinin risklerinin bir diğeriyle aynı olmayacağı gibi, Türkiye’deki yayıncılık sektörünün riskleri de, ne bir başka ülkenin yayıncılık sektörüyle ne de bir başka sektörle aynı olacak. Bu noktada, veri eksikliği sorunsalı tekrar karşımıza çıkıyor. Elimizde cevaptan çok soru var:

  • Değer zincirinin en başından başlayacak olursak, kâğıt üretilen ormanların sıcaklık dalgaları ve orman yangınlarına karşı kırılganlıkları ne olacak? Bu kırılganlıklar, kâğıda erişimde sıkıntılar doğuracak mı?
  • Yayınevi ofisleri, matbaalar, depolar, arşivler… Sel gibi, artan ve şiddetlenen doğal afetlere karşı dayanıklı ve hazırlıklı mı?
  • Ya dağıtım operasyonlarımız ne olacak?
  • Yayınevi çalışanlarınız güvenli yerlerde yaşıyor olacaklar mı? İşyerlerine güvenle ulaşabilecekler mi?
  • Artan sıcak dalgaları nedeniyle çalışma saatlerini değiştirmek gerekecek mi? Ek soğutma önlemlerine yatırım yapılmalı mı?
  • Matbaa makinelerinizin çalışma verimi, artan sıcaklıklardan etkilenecek mi?
  • Ortalama sıcaklıkların artması ve yağış rejimlerinin değişmesi, depolarda bekleyen kitapların ya da arşiv malzemelerinin saklanma koşullarını değiştirecek mi?
  • Olası hasar ve kayıplara karşı nasıl ekonomik tedbirler alacaksınız? Daha yüksek sigorta primleri mi ödemeniz gerekecek?

Orta ve uzun vadede, gerek sektörün gerekse tek tek yayıncıların iklim risklerini anlamamız gerek. Belki de kültürel sektörler, tarım gibi iklim riskleriyle günaşırı karşılaşmadıklarından olsa gerek, dünyada iklim değişikliğine uyum konusunda eyleme geçmiş olan yayıncıya rastlamadım.

Oysa iklim değişikliğiyle başa çıkmak için, tüm sektörlerin yapması gereken azaltım ve uyum eylemlerinin yanı sıra yayıncıların üstlenebileceği çok özel bir görev daha var.

İklim adaletini ve umudu besleyecek öyküler…

Bugün, dünyanın bir ucunda iklim krizinin tetiklediği kuraklıklar nedeniyle çocuklar açlıktan kırılırken, dünyanın öbür ucunda en büyük ekonomilerden birindeki akranları, ortak gelecekleri uğruna politikacıları eyleme geçirebilmek için açlık grevi yapıyor. Endişe, korku ve umutsuzluğun ele geçirmeye başladığı bu kuşağa felaket tellallığı yapmaktansa, geleceğe dair ümit veren, umut besleten nasıl öyküler anlatacağız?

Tarih boyunca bilimin sesini duyuramadığı, toplumsal adaletsizliklerin altında ezilenlerin sesinin duyulmadığı yerlerde edebiyat, onların sesini duyurmaya aracı olmamış mıdır? Belki de şimdi bu görevi farkındalıkla üstlenmenin zamanı gelmiştir. Kurumsal uygulamalarınız, sunduğunuz içerikle bütünleştiğinde gelecek kaygısı içindeki çocuklara, gençlere ve endişeli tüm okurlarınıza ne kadar güçlü bir mesaj vereceğinizi düşünün.

Tarih boyunca bilimin sesini duyuramadığı, toplumsal adaletsizliklerin altında ezilenlerin sesinin duyulmadığı yerlerde edebiyat, onların sesini duyurmaya aracı olmamış mıdır?

Hem yayınevleri özelinde hem de meslek örgütlerinde kolektif olarak yapılabileceklere dair birkaç öneri:

  • Önce veri! Sera gazı emisyonlarınız ve iklim riskleriniz hakkında verileri tespit edin ve takibine başlayın. “Bunu kendi başımıza nasıl yapacağız?” diye sorabilirsiniz. Türkiye’de gerek sivil toplum kuruluşlarının gerekse özel sektördeki firmaların bünyelerinde çalışan, bu alanda danışabileceğiniz pek çok uzman yetişti.
  • Veriler ışığında bilime dayalı hedefler koyun. Strateji ve eylem planları geliştirin. Bu noktada, Türkiye Yayıncılar Birliği gibi çatı örgütler altında işbirliğiyle yürütülecek çalışmaların kolektif etkisi çok önemli.
  • Eylem planlarınızı rafta tozlanmaya bırakmayın, uygulamaya geçin.
  • Yaptıklarınızı görünür kılarak değer zincirinizdeki paydaşlarınızı ve okurlarınızı sizinle birlikte dönüşüme teşvik edin. Karar vericilerden ya da kanun yapıcılardan dönüşümü talep edin. Türkiye, 12 Kasım 2021’de tamamlanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı’nda, üst düzeyde iklim eylemine yönelik çeşitli stratejik planlar açıkladı. Yayıncılığın bu planlar içinde nerede olacağını değerlendirmek gerekiyor.
  • Okurlarınızı, geleceğe yönelik hayaller kurmalarını sağlayacak, iklim adaletini ve umudu besleyecek bilgi ve kurgularla buluşturun.

Yeşil ve dirençli binalarda çalışan yazarların ve yayıncıların emeğiyle, sürdürülebilir uygulamalarla üretilen kâğıtlara, enerjisini yenilenebilir kaynaklardan elde eden matbaa makinelerinde basılan, fosil yakıt kullanmayan araçlarla dağıtıma çıkan ve buluştuğu okurları geleceğe umutla baktıran nice kitaplar yayınlamanız dileğiyle.