Kitap araba kazası gibi olur mu?

Gazeteci, yazar, şair Karin Karakaşlı, yaşamından ve yazarlık deneyiminden yola çıkarak doğru kitabın, doğru okurla, doğru zamanda buluşmasının önemini vurguluyor ve güzel bir dünya kurma yolunda edebiyatın katkısını tartışıyor.

Edebiyata dair, “edebiyat yapmak” ve “edebiyat parçalamak” gibi yaygın deyişler vardır. Bu deyişlerin, içindeki “edebiyat” sözcüğüyle bağlantısını oldukça ironik bulmuşumdur. Aslında bütün yazarlar, “edebiyat yapmamak” noktasına gelerek ustalaşırlar tuhaf bir şekilde. Ve yine tuhaftır ki, bunu öğreten çocuk edebiyatı olmuştur. Çocuk edebiyatında yazmaya başlamadan önce, bir öykü kitabı yazmıştım. 23- 24 yaşlarındayken, bir yayınevinin açtığı yarışmayı vesile ederek çocukluk anılarını yazmayı iyi bir sığınak olarak gördüm ve bir çocuk romanına giriştim. Evimizde elektrik kesintisi olduğunda kafelere gidip oralarda yazıyordum romanımı. O zorlu süreci, yarattığım karakterlerin beni alıp götürmesiyle atlattım diyebilirim. Ay Denizle Buluşunca, o dönem çocuk romanı olarak çıktı. Yıllar sonra Günışığı Kitaplığı’nın, bu kitabın yanlış yaş grubuna ulaştığına yönelik uyarısına kulak verdiğimde, aslında gençlerin okuması gereken bir roman yazdığımı anladım. Ay Denizle Buluşunca’nın yayınevinde geçirdiği süreci ve kendimdeki düzeltileri görünce, kitabımın benim için yeni bir okul olduğunu anlamaya ve edebiyata dair yeni sorular sormaya başladım.

Yanlış zaman, yanlış kitap!

“Edebiyat yapmaktan kurtulup, dili nasıl sade kılabilirim; çocuğun ve gencin dili nedir; yetişkinin çocuk ve gençlik romanında konumu ne olmalıdır,” gibi soruları sorarken, kendimi yepyeni bir eğitimin içinde buldum. Bir kitap beni eğitti ve bana edebiyatı başka bir yolla öğretti. Bu öğretim, hayatımın her aşamasında, farklı alanlara yansıdı. “Kitap yararlıdır, gereklidir,” cümlesi çok duyulur, ama kimse yararlı olduğu için bir şeyi yapmaz. Çocuğun kitaptan zevk almasını, sevmesini, aşık olmasın; kitabın çocuğa hayatı boyunca eşlik etmesini sağlamak gerekiyor.

Benim çocukluğumda, insanlar birbirlerine kitap hediye ederdi. Bugün bir çocuğa doğum günününde hediye olarak kitap alsanız, üzüntüden yıkılabilir; okulda yeterince vardır ve zaten zorla okutulan bir şeydir. İlginçtir ki, bana kitap sevgisini okul tattırmadı. Bir komşumuz Amerika’ya taşınırken, kitaplarını bana bırakmak istediğini söyledi. Bana miras kalmış gibiydi; muhteşem kitapların bana emanet edilmesi çok iyi hissettirmişti.

Kitap bomba gibi de, araba kazası gibi de olur; kitap yeri gelir tehlikeli bulunur. Yanlış zamanda yanlış kitapla buluşmak sadece çocuklar için değil; her birey için sakıncalıdır. On yaşındayken kitabını beğenip okuduğum bir kitabın bana başımı ağrıtacak derecede zorluk yaşattığını hatırlıyorum: Madam Bovary! Ondan sonra çok uzun süre klasiklerle aramda bir mesafe oluştu. Edebiyat sorar, sorgulatır, can acıtır, insanın içinden kendisine itiraf edemediği şeyleri ortaya çıkarır. Yazı zaten böyle bir şeydir. Bir yazar dünyayı yeteri kadar güzel buluyorsa, neden onu yaşamak yerine başka bir şey yaratmak için çaba göstersin ki?

Aşk gibi büyülü…

AKK_3201

Çocuk edebiyatındaki kitaplar başta olmak üzere, her kitabın konusundan bağımsız, muhalif bir yanı vardır. Bu muhalif yan, aslında daha güzel bir dünya kurmak içindir. İnsanın içindeki bütün kudreti, biricikliği ortaya çıkarmaya yöneliktir. Kitap, konuşmaya, insan ilişkisine ve hayatın kendisine birebir araç olur. Yeni bir başlangıç noktası olur.

Benim çocukluğumda, ortalıkta hiçbir şey yokken kitabı sevdirmek çok kolaydı. Seçeneklerimiz sınırlıydı. O renkli resimli kitaplardan sonra elinize birden tamamen harf ve satırlardan ibaret dümdüz bir kitap geliyor. Çocuk o kitaptaki küçücük iki harf, iki satırın arasında kendi hayal ettiği resmi görünce, azımsanmayacak bir özgürlük duygusuna erişir. İstediği zaman o kitabın içine, o karakterlerin arasına ışınlanabilecektir artık. Kurulan bu büyülü ilişki, aşk gibidir. Bu büyülenme eski zamanlarda daha yoğundu, ama bugün her şey gökten zembille yağıyor ve hiçbir şeyin sonu yok. Bu nedenle, seçicilik ve yönlendirmeler bugün çok önemli. Teknoloji önüne dünyaları getirirken, çocuk bir kitabı neden okusun? Bu bağın oluşmasında öğretmenlere ve ailelere büyük iş düşüyor.

Zamanlı zamansız kitap!

İyi ya da kötü kitap diye bir şey yok, ama çocuğun eline zamanlı zamansız gelen kitap diye bir şey var. Bir de, gönül bağını ve aurayı kurabilmesi için, öğretmenin yönlendirmeleri ve haliyle öğretmenin de iyi okuma yapması önemli. Eğer ki, öğretmenin okuma pratiği körelmişse ve okuyacak zamanı, hali yoksa, o hissiyatın çocuğa geçmesi mümkün değil. Aile de bu bağlamda oldukça önemlidir. Çocuğun, ailesinden ille de Dostoyevski’leri veya Tolstoy’ları görmesi gerekmiyor; ama elinde okunacak bir şey olan, dergi ya da gazete karıştıran, okudukları üzerinden söyleşen birilerini görmesi, onu okuma eyleminin gerekliliğine inandıracaktır.

İster anne baba, ister öğretmen, hiç fark etmez. ‘’Ben’’ diyerek kendinizden başladığınız bir hikaye ve kitap, çocuğa dokunduğunda, o da kendine dair bir hikaye bulabilir ve bu hikaye onun hayatı oluverir.