Biz kimsenin geleceği değil, kendimizin bugünüyüz!

Üç genç iklim aktivisti, iklim değişikliği uzmanı Naz Beykan’ın kolaylayıcılığında, iklim krizine karşı mücadelelerini, karşılaştıkları güçlükleri ve yayın dünyasından beklentilerini dile getiriyor.

Naz Beykan: Dünya’yı uzaydan görebilmenin bilişsel bir değişimi tetiklediğini biliyor muydunuz? Astronotların deneyimlerinden yola çıkan araştırmalara göre, Dünya’yı uzaydan bir bütün olarak algılamanın, gezegenin güzelliğine, kırılganlığına dair farkındalığı arttırdığı belirlenmiş.

Şimdi, overview effect denilen bu etkiyi deneyimlemek için uzaya çıkması gerekmemiş olan gençleri takdim edeceğim. Onlar, iklim krizinin yıkıcı etkilerine dikkat çekmek ve herkesi eyleme teşvik etmek için çalışan binlerce genç iklim aktivistlerinden. Yayıncılara, kitap dünyasına seslenecekler. Sevgili konuşmacılarımız; Melisa Akkuş, Rüveyda Eser ve Üveys Kasım Çoban, önce sizleri tanıyalım. İklim krizi sizin için neden önemli? Nasıl iklim aktivisti oldunuz, kısaca anlatır mısınız?

Dünya’daki değişimin kendisi olabilmek!

Melisa Akkuş: Çok sevdiğim Çocuk, Köstebek, Tilki ve At kitabından bir alıntıyla başlamak istiyorum. Kitabı ilk elime aldığımda sayfalarını çevirdim; karşıma şu sözler çıktı: “‘Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?’, ‘İyi kalpli,’ dedi çocuk.” Bunu okuyunca küçüklüğüme gittim, küçüklük yıllarımı düşündüm. Kendimi hiçbir şeye sığdıramadığımı, hiçbir şeye ait olmadığımı, sadece ben olduğumu ve hiçbir kalıba girmek istemediğimi fark ettim. Bu nedenle ben Melisa, Dünya’daki değişimin kendisi olabilmek ve değişime öncülük edebilmek için her şekilde, her yerde mücadele veriyorum.

Dünya’daki değişimi tek bir kişi başlatabiliyor, sonra bin kişi oluyoruz, daha sonra da bir bakıyoruz, ormana dönüşmüşüz.

Her şeye küçükken, “Dünya’yı kurtarmak ve değiştirmek istiyorum,” diyerek başladım. Bunu söylediğimde, insanlara hikâyemi anlattığımda, “Çok hayalperestsin,” gibi sözlere çokça maruz kaldım. Hatta, “Alice Harikalar Diyarında, Melisa Harikalar Diyarında,” diyenlerle karşılaştım. Bizler bir şey yapmak istediğimizde, bir hayalimizi, bir fikrimizi anlatmak istediğimizde önce şöyle şeyler duyuyoruz: “Dünya’yı sen mi kurtaracaksın? Sen mi değiştireceksin?” Böyle söylendiğinde bizde, bireylerde, toplumdaki herkeste aslında Dünya’yı bizim değiştiremeyeceğimiz, bizim adımıza başkalarının değiştirebileceği gibi bir algı oluşuyordu. Bunu ancak ekonomik ya da fiziksel anlamda farklı olanaklara sahip bireyler yapabilirmiş gibi bir algı yaratılıyordu.

Oysa ben, bu kötü gidişatı durdurmak ve değişimin kendisi olabilmek için, eğer biz bir şeyler yapmazsak ya da biz bir şeyleri değiştirmek için adım atmazsak, değişimin hiçbir zaman gelmeyeceğini, çünkü değişimin hepimizden, her birimizden başladığını düşünüyorum. Dünya’daki değişimi tek bir kişi başlatabiliyor, sonra bin kişi oluyoruz, daha sonra da bir bakıyoruz, ormana dönüşmüşüz. Ben buna da hayallerime de inanarak, bağlı kalarak mücadeleye devam ettim. Çok meraklıydım, her şeyi yapmak istiyordum. Çevremdeki bireylerin yaptıklarını görüyordum, ilgi alanlarını sorguluyor, soruşturuyordum. “Ben de yapmak istiyorum,” diye atılıyordum.

En büyük eylem, tutkuyla hayal etmek!

Küçükken en büyük eylemim, tutkuyla hayal etmek ve fikirler üretmekti. Yazıyor, çiziyor, düşünüyor, hayal ediyor ve sorguluyordum. Çok yazardım, duygularımı yazarak anlatmaya çalışırdım. Bu yolda hayallerimi, fikirlerimi büyüterek, onlara hep bağlı kalarak yürüdüğüm, tutkularıma inanıp sarılarak mücadele ettiğim için şimdiye kadar çok olumlu şeylerle karşılaştım. Gerçekten bir şeyleri değiştirdik. “Değişim geliyor,” deniyor, oysa değişim geldi. Şu anda biz bu değişimin içindeyiz. Çocuklar ve gençler, bu değişime öncülük ediyoruz. Hem de çok güçlü bir şekilde. Ben de çocukken başladım, bugüne kadar onlarca proje, saha çalışması, kampanya, yazı… çok şeyi deneyimledim. Bugün nasıl yayıncılık konferansındayız; her şeyi yapmaya, her yerde olmaya, sesimizi duyurmaya çalışacağız.

Rüveyda Eser: Melisa’nın girişinden sonra benimki biraz monoton gelebilir. Ben Rüveyda Eser, yarın on altı yaşına girecek liseli bir gencim. İklim aktivistliğiyle küçüklüğümden beri ilgileniyorum. Ailem beni hep tasarruflu yaşamaya yönlendirerek yetiştirdi. Büyüdükçe hassasiyetlerim, doğadaki her şeye sevgim hızla artmaya başladı. Bir baktım, artık içindeyim. Şu anda Alternatif Çocuk Hakları Derneği’nde iklim krizinin çocuklar üzerindeki etkilerini inceleyen bir ekipte koordinatörüm. Hak odaklı katılımı benimsediğimiz ve savunduğumuz için ekibimiz çocuklardan ve gençlerden oluşuyor. Bu ekiplerin içinde yer aldıkça, değişimin mümkün olduğuna artık daha çok inanıyorum ve bunun için çalışıyorum.

Burada olduğum için de fazlasıyla mutluyum. Zeynep Cemali Öykü Yarışması 2022’nin “uzay” teması, benim gelecekteki kariyer planım, hayalim diyebilirim. Temayı görünce gerçekten çok sevindim. Yarışmaya katılan her arkadaşıma ve düzenlenmesine katkısı olan herkese kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum.

Şiddetsiz iletişim ilkesini benimsemek…

Üveys Kasım Çoban: Sabancı Üniversitesi’nde birinci sınıfta okuyorum, yirmi bir yaşındayım. Ama benim iklim aktivistliğim biraz daha geriye dayanıyor. 2014’ten beri kendi çabalarımla gezegen ve doğa adına bir şeyler yapmaya çalıştım. Ancak, gençlik hareketinin içinde yer almam yeni bir süreç. 2021’in Aralık ayından beri İklim Öncüleri’nin çatısı altında, özellikle benimsediğimiz şiddetsiz iletişim ilkesini, gençlerin iklim krizi hakkındaki fikirlerini, “Değişime Öncülük Et!” sloganını karar alıcılara, bugünün kural koyucularına duyurmaya çabalıyoruz.

Bu krizi durdurmak, temelde birçok hak ihlalini durdurmak anlamına geliyor. O yüzden bir kere daha burada sizlerin önünde de sormak istiyorum: Biz değilsek kim yapacak, şimdi değilse ne zaman yapılacak?..

İklim krizi benim için neden önemli sorusuna, iklim krizi neden hepimiz için önemli olmalı diyen mantıksal bir yaklaşımla cevap vermek istiyorum. 4,5 milyar yaşındaki yaşlı gezegenimiz Dünya, yangın yerinden farksız. Gezegenin birden fazla yerinde aynı anda süregelen birçok iklim kaynaklı felaket yaşanıyor. Bu felaketler sayısız bireyin yaralanmasına, incinmesine, hatta hayatını kaybetmesine neden oluyor. Ekosistemin milyonlarca parçasından sadece biri olan biz insanların, diğer varlıkların haklarını bu kadar ihlal etmesi bence kabul edilemez. İşte bu nedenle bu krizi durdurmak, temelde birçok hak ihlalini durdurmak anlamına geliyor. O yüzden bir kere daha burada sizlerin önünde de sormak istiyorum: Biz değilsek kim yapacak, şimdi değilse ne zaman yapılacak?..

Naz Beykan: Harika Üveys! Aktivistler olarak konuyu akranlarınıza anlatmaya çalışıyorsunuz. Çeşitli sorumluluk şapkaları taşıyan yetişkinlere iklim krizini, iklim adaletini anlatmaya çalışıyorsunuz. Çocuk hakları krizi olarak iklim krizini anlatıyorsunuz. Ne tür güçlükler, ne tür iletişim zorluklarıyla karşılaşıyorsunuz? Size nasıl yaklaşılıyor? Melisa biraz değindi, ama biraz daha açabilir misiniz?

Üveys Kasım Çoban: İklim için çalışan biri olarak iletişim kurarken en çok güçlük çektiğim, belki de beni en çok yoran grup sanırım otorite merkezleri, karar alıcılar. Bürokrasinin kuralcı ve akılcı bir yaklaşımı var. Aslında bu, uzun vadede bize birçok yarar sağlıyor, farkındayım. Ancak, örneğin Paris İklim Anlaşması’nın 1,5 derece hedefinden hâlâ bu kadar uzakken, Dünya’nın her yerinde hızla harekete geçmek yerine, hantal ve yorgun bürokrasinin bir şeyleri değiştirmesini beklemek, aslında iklim krizinin varlığını ve ciddiyetini reddetmek demek.

Siz ne anlarsınız, bunlar sizi ilgilendirmez!

Benim yaşadığım en büyük güçlük, iklim krizinin varlığını, ciddiyetini defalarca yorulmadan anlatsak da, her şeyi rasyonel temellere oturtsak da olumlu dönütler alamamak. Bunu küçük bir metaforla örnekleyebilirim: Uzun süredir yaşadığımız, çok sevdiğimiz yuvamız, sanki ütüyü fişte unutmuşuz gibi tehlike altında. Ütüyü fişten çekmek yerine, evimizin emlak piyasasındaki muhtemel fiyatına bakıyor ve asıl durumu ciddiye almıyoruz. Hızlıca harekete geçmek için bürokratlara bir kere daha rica ediyorum.

Rüveyda Eser: Yaşadığım en büyük sorunlardan biri, genelde iklim krizinin önceliklendirilmemesi ve öneminin yeterince farkına varılmaması. Farkına varan biz çocuk ve gençlerse, “çocukluk” algısı gibi bazı önyargılara maruz kalıyoruz. “Siz ne anlarsınız, tecrübeniz yok. Bunlar sizi ilgilendirmez,” ya da “Bu, yüzyılda bir değişen iklim döngüsü,” gibi yanlış ve kalıplaşmış yargılarla mücadele etmeye çalışıyoruz. Ekonomi, sağlık gibi konular, her ne kadar öne sürülse de kaynağının iklim krizi olduğu, ona dayandığı fark edilmiyor. Fark edilse bile ya önlem alınmıyor ya da önlemler yetersiz kalıyor.

Bir diğer nokta da, alanında yetkin kişilerin aktif bilgi paylaşımı yapmıyor olması ve çözüm üretmede geri planda durmaları. Beraberinde kaynak eksikliği ve doğal olarak bilinçsizlik de peşi sıra geliyor. Halka halka büyüyen bu zincirin neresindesiniz diye sizlere sormak istiyorum. Akranlarımız endişeli. Verdiğimiz bu mücadeleye katılmakta aileleri ve çevreleri nedeniyle çekimser davranıyorlar. Yine de her geçen gün daha fazla çocuk ve genç durumun farkına varıyor ve bu düzene karşı çıkıyor.

Evreni, gezegeni, tüm canlıları kucaklamak!

Melisa Akkuş: Şu an iklim krizi aslında hepimizin sorunu, hepimizin ortak mücadelesini gerektiren bir sorun. Ancak bu süreçte özellikle karar vericilerden hep benzer sözler duyuyoruz. Bize sürekli, “Siz gençler!” diye başlayan övgü cümleleri söyleniyor. “Gençler, siz bizim geleceğimizsiniz!” benzeri cümleler, sanki bizden büyük kuşakların sigortasıymış gibi görüldüğümüzün işareti. Oysa bizler kimsenin geleceği değil, kendimizin bugünüyüz! Biz, tek bir bireye ya da tek bir yere yönelik değil, herkese ve her yere yönelik bir mücadele yürütüyor ve insan merkezli yaklaşımları benimsemiyoruz. Tüm evreni, tüm gezegeni, tüm canlıları kucaklayarak mücadele ediyoruz.

İklim krizi herkesi, hepimizi derinden etkiliyor. Böylesi yanlış ifadelerin, yaklaşımların bizlere sürekli dayatılması üzerimizde çok daha olumsuz bir etki yaratıyor. Çünkü bizler sesimizi duyurmak, haklarımızı savunmak, herkesin hakkını talep etmek için çabalarken, birilerine de hakkını savunmayı öğretmeye çalışıyoruz. Ancak bazen, biz sanki belli yerlerin geleceği için, onları yüceltmek için çalışıyormuşuz sanılıyor maalesef. Ama böyle bir şey yok. Biz herkesi şu an olduğumuz yere, mücadeleye çağırıyoruz.

Mücadelemizde çok fazla önyargıya maruz kalıyoruz. “Sizin yaşınız daha çok küçük, şimdi zamanı değil. Bunları üniversiteyi kazanınca ya da üniversiteden mezun olup bir işe yerleşince yaparsınız,” diyorlar. Hayır! Şu anda büyük bir kriz yaşıyoruz. Üstelik kriz tek bir yeri, tek bir alanı etkilemiyor. Bu nedenle mücadele ederken bir gelecek hayali kuramıyorum. Ben değil, onlarca arkadaşım, onlarca birey kuramıyor. Bana, “Beş yıl sonra kendini nerede hayal ediyorsun?” diye soruyorlar. Beş yıl sonra belki “ölü” bir Dünya’da olacağım, o yüzden şimdiye odaklandım. Şimdinin sorunlarıyla, yarını, geleceği görebilelim, geleceği gerçekten hayal edebilelim diye mücadele ediyoruz.

Naz Beykan: Hepiniz de anlatmak ve anlaşılmakla ilgili sorunlarınızdan söz ettiniz. Bugün sizi dinleyenler de işi anlatmak olanlar aslında. Onlar size nasıl yardımcı olabilirler? Bizi izleyenler arasında edebiyat yayıncıları var, çizerler, illüstratörler, editörler var, dağıtımcılar ve kitapevleri var, yayıncılığın farklı kategorilerinin yanı sıra eğitim kitapları yayıncıları var. Onlardan talepleriniz neler?

İnsan odaklı değil, canlı merkezli yaklaşım!

Rüveyda Eser: Değinilecek çok nokta var aslında. Medyada paylaşılan iklim krizi, buz dağının görünen kısmı. Görünmeyen, dikkate alınmayan kısımları daha büyük. Değişimin farkına, buz dağı eriyip sular altında kaldığımızda varmamalıyız. Önlem almalıyız, çünkü başka alternatifimiz yok.

İklim krizi konusunda klasik bilinenler çok yaygın. Evet, ağaç dikmek çok önemli, ancak mesele bundan mı ibaret? Geri dönüşüm kıymetli, ama asıl tüketmemek daha iyi değil mi? Tüketim çılgınlığının her geçen gün arttığı düzende aslında ne kadarı gerekli harcamanızın? Konfor alanlarımızı her geçen gün ikiye, üçe katladıkça Dünya’da yer kalmadığının farkında mıyız mesela? “Bir pipetten bir şey olmaz dedi 7 milyar insan!” diye bir söz var. Bu cümlenin derinliğini ve etkisini düşünmenizi rica ediyorum hepinizden. Bu örneği günlük hayatımızda kullandığımız birçok şeye uyarlayabiliriz.

İklim değişikliğini ifade ederken hep yapıcı, teşvik edici bir biçimde kullanılmasının daha iyi olacağını düşünüyorum. “İklim krizi Dünya’yı ele geçiriyor, yanıyoruz!..” yaklaşımı beni fazlasıyla geriyor.

Melisa’nın da bahsettiği gibi biz, iklim hareketi çalışmalarında insan odaklı değil, canlı merkezli yaklaşımı benimsiyoruz. Her eylemin sadece insanları etkilemediğinin bilinciyle hareket etmeye çalışıyoruz. Bu Dünya yalnızca bizim değil. Bencilliğimiz yüzünden avlanmaları hoş göremeyiz, denize atılan plastiği, görsel şölenimiz için bir hayvanı yaşam alanından koparmayı kabul edemeyiz. Doğayla uyumlu yaşamayı öğrenmedikçe doğacak her türlü olumsuzluğun sorumluluğunu almak zorundayız. Bu nedenle, “İklim değişmeden değiş!” sloganıyla yolumuza devam ediyoruz.

Bütün bunlara yayıncılık dünyasında da yer verilmesini istiyoruz. Bu kısır döngünün içinden çıkmanın asıl çaresinin bilinçlenme olduğunu düşünüyoruz. Günümüzde bu bilinci en iyi medyada, kitaplarda yakalayabiliriz, çünkü onlarla çok vakit geçiriyoruz. Bazen tek bir cümlenin bile beynimizde ışık yakabildiğini bildiğim için yayıncılardan beklentim daha da artıyor. Biz çocuk ve gençlerin sesi, kalemi, düşünceleri olmanızı istiyoruz. Önerileri sadece dinlemekle kalmanızı değil, harekete geçmenizi istiyoruz.

Yayıncılardan bir ricam daha var: Kullandığınız dilin bizi ne kadar etkilediğinin farkına varın. Sizin için yeni bir kavram olabilir, ama bizler her geçen gün bir tür eko-anksiyetenin içine giriyoruz. Bu nedenle iklim değişikliğini ifade ederken hep yapıcı, teşvik edici bir biçimde kullanılmasının daha iyi olacağını düşünüyorum. “İklim krizi Dünya’yı ele geçiriyor, yanıyoruz!..” yaklaşımı beni fazlasıyla geriyor. Melisa’nın sözünü ettiği gibi, “Beş yıl sonra kendini nerede hayal ediyorsun?” gibi sorular durumu ütopikleştirmeye başlıyor.

Cümleler, sözcükler Dünya’yı değiştirebilir.

Naz Beykan: Artık eko-anksiyete, eko-yas dediğimiz yeni kavramlar var. Bunları yayıncıların önünde zikretmemiz önemli sanırım. Duygularımızın adları var artık literatürde. Melisa sen ne diyorsun, yayıncılar nasıl yardımcı olabilirler genç iklim hareketine?

Melisa Akkuş: Bu konferansın teması iklim krizi. Artık sürdürülebilirlik her şeyin, her yerin ana konusu, gündemi haline gelmeli. Üstelik bu gündem inişli çıkışlı olmamalı. Sonraki beş yılı daha güzel hayal edebilmek için odak noktamız, sürdürülebilir olmak, sürdürülebilirlik olmalı diye düşünüyorum. Üç dört yıl önce iklim krizi bu kadar gündemde değildi. Oysa son zamanlarda hep yükselişte, hep gündemde. Bazı şirketler faaliyetlerini aklama amacıyla da konuyu ele alabiliyor, gündem haline getirebiliyor. Ama kesinlikle böyle olmaması, bu konunun hayatımızın her yerinde olması gerekiyor.

Sokağa çıktığımızda havayı soluyamadığımızda nasıl yaşayabiliriz, nasıl iyi bir yaşam sürebiliriz? Günlük yaşamımızı nasıl devam ettirebiliriz? İklim krizi ya da sürdürülebilirlik kıyıda köşede bir yerlerde değil, yaşamlarımızın tam ortasında olmalı. Tam o orta noktadan bakarak içeriklerimizi üretmeli ve sürdürebilmeliyiz. Buradan dil konusuna gelmek istiyorum.

Uzun süredir şiddetsiz iletişim üzerine çalışmalar yürütüyorum. Şiddetsizlik kavramı üzerine çalışıyorum. Çünkü beni, Melisa’yı barış, sevgi gibi kavramlar oluşturuyor. Hayatımızın her ânında, her alanda kullandığımız dil bizim her şeyimizdir, bizim kim olduğumuzu yansıtır. Kurduğumuz cümleler, sözcüklerimiz bizim dünyamızdır. Ben sözcüklerimizin Dünya’mızı değiştirebileceğini düşünüyorum. Bu nedenle kitaplarda kullanılan dilin kesişimsel şekilde ele alınmasına, kimse ayrıştırılmadan, hiçbir ayrım yapılmadan yazıldığını görebilmeyi hayal ediyorum. Gerçekten de edebiyatta, bilimde, sanatta dili ön planda tutmamız gerekiyor. Cinsiyet ayrımı yapmadan, renk, din, dil, ırk, cinsel yönelim gibi hiçbir ayrım yapmadan hikâyeler yazılabilmeli.

Geçmişten bu yana hikâyelere ve benzeri içeriklere bakıyorum. Fazlasıyla ayrıştıran, ötekileştiren metinler de görüyorum. Günümüzde artık bunlara izin vermemeli, bu tarz yorumların önüne geçmeliyiz. Ben gerçekten sevgi ve barış dolu bir dünya hayal ediyorum ve bu kesinlikle, “Melisa Harikalar Diyarında” demek değil. Evet, bu gerçekten mümkün! Biz bunu yaygınlaştırdıkça, biz bunları paylaştıkça aslında sevgiyi, barışı, o güzel kelimeleri paylaştıkça değişim de başlıyor. Örneğin Üveys, Rüveyda ve ben bir araya gelip konuşuyoruz, bir şey hayal ediyor, bir fikir üretiyoruz. Aslında ne kadar güçlü, ne kadar tutkulu olduğumuzu görebiliyor, değişimi hissediyoruz. Bu nedenle inanmak, hayallerimize bağlı kalmak kadar, hayallerimizin küçümsenmemesi, basit görülmemesi de önemli.

İklim dilini yayıncılar da yazarlar da öğrenmeli.

Bütün süreçlerde, ancak kullandığımız dil sayesinde umudu yeşertebiliyor, umudu mümkün kılabiliyoruz. Bu nedenle ben her yerde kapsayıcı, şiddetsiz, sevgi ve barış dolu bir dili hayal ediyorum. İklim krizi içerikleri için de bu geçerli. Hatta özellikle bu konularda daha da çok dikkat edilmeli. Bir haber ya da yazı okuyoruz: “Dünya yok oluyor! Dünya bitiyor! Gençlerin geleceği bitti, tükendi!..” Evet doğru, bir yok oluştayız belki, ama bu da açık ve doğru bir dille ifade edilmeli. Artık iklim haberciliği, iklim dili denilen bir dil var. Bu gibi eğitimler yaygınlaştırılmalı; yayıncılar, yazarlar bu eğitimlerin farkında olmalı, bu eğitimlerle kendilerini geliştirmeliler.

Naz Beykan: Çok teşekkürler. Rüveyda ve Melisa, yayıncılara düşünecek çok şey verdiniz. Üveys, arkadaşlarına ekleyeceğin neler var?

Üveys Kasım Çoban: Ben de arkadaşlarım gibi kendi hikâyem aracılığıyla beklentilerimi anlatmak istiyorum. Çünkü kişisel deneyimler, yaşanmışlıklar bazen durumu daha güzel somutlaştırıyor. Bir şeylerin ters gittiğini anlayıp iklim krizinin durdurulmasında rol almak istediğimde, iki temel olumsuzlukla karşılaştım.

İlk olumsuzluk, benim gibi on üç yaşında bir çocuğa her şeyi uygun dille, yeterli bilgi seviyesinde anlatan kaynakların eksikliğiydi. 2015’te Van’daydım. İnternetin henüz gelişmediği, yaygın olmadığı, tek kütüphanesi depremden zarar görmüş Van’da benim gibi gençlere iklim krizini, neler yapılabileceğini anlatan kaynaklar yok denecek kadar azdı. 2015’ten bugüne çok yol katettik biliyorum, ama hâlâ bu konularda çocuklara yönelik kaynak bulmak zor. Yayıncılardan ilk isteğim tam da bu. Gençlerin erişebileceği, anlatımı sade ve yeterli kitaplar yayınlamalarını rica ediyorum. İklim krizi başlığından bağımsız olarak, gençlerin ve çocukların çağın güncel sorunlarından haberdar olabilmelerinde yayıncılara büyük rol düşüyor.

İkinci sorun, ailemin ve çevremdeki yetişkinlerin tepkisiydi. Melisa da Rüveyda da değindi buna. Eğer mütevazı bir aileden geliyorsanız, hele bir de ilk çocuksanız, ne yazık ki ebeveynleriniz bazen hayatın hızına yetişmeye çalışırken sizi anlamayı unutabiliyorlar. Bugüne kadar birçok yayınevi, yetişkinlerin yazdığı sayısız kitap yayınladı. Benim ebeveynlerim de ellerine geçebileni okudular, ama süreci hep bir yetişkinin gözünden gördüler. Bir gencin ya da bir çocuğun duygularının nasıl olabileceğine dair birinci elden kaynak bulamadılar. Yayıncılardan ikinci ricam, kıymetli yazarların, sanatçıların yanında genç yeteneklere ve çocukların düşüncelerine de yer vermeleri. Çünkü bizi bizden daha iyi anlayan ve anlatan kimse olamıyor.

Naz Beykan: Çok teşekkürler gençler. İyi ki katıldınız, iyi ki sizi dinledik, ilham aldık. Gezegenimiz ve ortak geleceğimiz için çalıştığınız için çok çok teşekkür ediyoruz. İyi ki varsınız! Lütfen bu gençlere kulak kabartın ve fırsat buldukça onların eylem çağrılarına destek olun. Çevrenizde gençler varsa onları küresel genç iklim hareketinden haberdar edin.