Çevirmen Masası

Bağımsız çevirmen Duygu Akın, edebiyat yayıncılığımıza emek veren meslektaşlarının sorunlarını, uzmanlaşmaya bakışlarını ve gelecekten beklentilerini dile getiriyor.

Meraklısı olduğum için, astronomi ile bilimkurguyu birleştiren bir benzetme üzerinden ilerleyeceğim. Ben çevirmeni, birbirinden ayrı iki evren arasında yolculuk yapan bir “boyutlar arası yolcu” gibi hayal ediyorum. Bana göre çevirmen; fizik kurallarıyla, görünümüyle, işleyişiyle, her şeyiyle bambaşka bir evrene gidip oraya ait bir parçayı, bir bütünü, bir ürünü, bir güzelliği kendi evrenine getiren, sonra da onu özüne, bütünlüğüne, anlamına sadık kalarak yeniden canlandırmaya çalışan kişidir. Dolayısıyla alışkanlıklarının dışına çıkan, yaratıcılığıyla yol alan kişidir. Sesleneceğim gruplardan da biraz alışkanlıklarının dışına çıkarak bakmalarını istiyorum.

Uzaygemileri olarak yayınevleri…

Yayınevleri, sizler bu boyutlar arası yolculuğun zeminini hazırlayan, olanaklarını sunan, onu mümkün kılan birer uzay aracı, uzaygemisi gibisiniz. Yayımlanacak kitabın seçiminden okura ulaşmasına dek süren o upuzun yolda yaptığınız her tercih, benimsediğiniz her tutum, bu yolculuğun niteliğini belirliyor. Çevirmen olarak bugüne dek tanıklık ettiğim yolculuklara baktığımda gördüğüm ortak nokta şu: Kanıksanmış kalıpların dışına çıkan ve yaşanan dönemin hassasiyetlerine duyarlı davranan yayınevleri, her zaman diğerlerinin arasından sıyrılıyor.

“Çevirmen; fizik kurallarıyla, görünümüyle, işleyişiyle, her şeyiyle bambaşka bir evrene gidip oraya ait bir parçayı, bir bütünü, bir ürünü, bir güzelliği kendi evrenine getiren, sonra da onu özüne, bütünlüğüne, anlamına sadık kalarak yeniden canlandırmaya çalışan kişidir. Dolayısıyla alışkanlıklarının dışına çıkan, yaratıcılığıyla yol alan kişidir.”

Kulağa naif gelse de örneğin, çevirmenden talep gelmesini beklemeden, tamamen kendi ilkeleri doğrultusunda standart ve adil telif sözleşmeleri sunan, bu sözleşmeleri adilce uygulayan yayınevleri, zaman içinde daha nitelikli çevirmenlerle çalışıp çok daha iyi işler çıkarıyor. Okurdan daha büyük takdir kazanıyor ve uzun vadede bu zorlu sektörde kalıcılık sağlıyor. Pandemi gibi, ekonomik kriz gibi sarsıcı dönemlerde ilk kısıtlamaları çalışanına, çevirmenine yapmak yerine, aksine öncelikle onlara güvence sunan sayılı yayınevi, hem ekibinin hem onu takip edenlerin gözünde fark yaratıyor. Kriz döneminden imajını, prestijini sarsarak değil, aksine güçlendirerek çıkıyor.

Çevirmeninin ismine kitabın kapağında, basın bülteninde, tanıtımlarda her zaman yer veren yayınevleri saygınlık kazanıyor, öne çıkıyor; çevirmenler tarafından tercih, okurlar tarafından takdir edilen yayınevleri arasına giriyor. Çalışma ekibini zaman zaman sanal ya da gerçek ortamlarda bir araya getiren, editörlerini, çevirmenlerini, yöneticilerini buluşturup birbirlerini daha iyi anlayıp tanımalarına olanak sağlayan yayınevleri pek yok. Ama olsaydı, karşılıklı iletişimle ne kadar çok sorunu aşabileceğimizi görebilirdik.

Peki bunların bir önemi var mı? Çevirmene ve çalışanlara karşı tutumu bir yayınevini, maddi manevi ne kadar etkiler? Yirmi, otuz yıl öncesinin hantal işleyen, işlerin gönüllülükle, hatırla yürütüldüğü dönemlerde, fazla bir önemi yoktu belki. Ama rekabetin yoğunlaştığı, yayınevi sayısının çok arttığı, herkesin her şeyden ânında haberdar olduğu, sanal platformların satışı, tanınırlığı ve yayınevinin imajını etkilediği bugünün dünyasında ayrışmak ve öne çıkmak bence küçük ya da büyük her yayınevi için önemli.

Birer heykeltraş olarak editörler…

Editör ve redaktörler; sizler, çevirmenin bu evrende yeniden inşa ettiği esere son şeklini veren heykeltıraşlarsınız bence. Çevirinin kesinlikle size ihtiyacı var. Çoğunuz zaten bunu yapıyorsunuz; ama ortak yolculuğumuzda sizden belki de en büyük beklentimiz, düzelti sürecini yapıcı bir etkileşime, hatta karşılıklı bir öğrenme sürecine dönüştürmeniz. Çünkü her zaman, en deneyimli çevirmenin editöründen ve en deneyimli editörün de çevirmenden öğreneceği şeyler var. Dolayısıyla dirsek temasında kalalım, iletişimimizi koruyalım istiyoruz. Çevirimizi teslim ettikten sonra, çalışmamızı uzay boşluğuna fırlatmışız da bir daha haber alamayacakmışız hissine kapılmamamız için süreçten bizleri haberdar etmeniz, yine bizi çok mutlu eden yaklaşımlardan biri.

Sizlerden yaratmanızı isteyeceğimiz bir fark daha var: Basılmaya uygun nitelikte olmayan çevirileri, adeta baştan yaratmak yerine çevirmenine iade edilmesi için yayınevine talepte bulunmanız. Bu da kulağa naif ya da zor geliyor, biliyorum. Ama bazı şeyler ancak yapıldıkça kendine yer ediniyor. Bu tarz bir baştan eleme sayesinde, nitelikli, emek verilmiş çevirilerin sayısı artacaktır. Zamanla yayınevleri de bunun vakit ve nakit açısından kendi yararına olduğunu görecektir sanıyorum.

Sevgili çevirmen adayları!

Bana da meslektaşlarıma da çevirmen adaylarından birçok soru geliyor. “Çevirmenlik nasıl bir iş? Ben yapabilir miyim? Ne gibi özelliklere sahip olmalıyım? Kazancı iyi mi, keyifli mi?..” Başta söz ettiğim gibi, çevirmen adaylarına bambaşka bir evrene ait bir güzelliği anlamak, deşifre etmek düşüyor.

Sadece anlamak yeterli mi? Yeterli olsaydı, inanın yabancı dil bilen herkes çevirmen olabilirdi. Oysa asıl iş bu “anlama” kısmından sonra başlıyor, sevgili çevirmen adayları. Anlamanın ardından gelen dönüştürme kısmı da bazı özel nitelikler gerektiriyor. Örneğin dönüştüreceğiniz dili, yani anadilinizi iyi biliyor musunuz? Bunun için kendi dilinizde çokça kitap okuyor musunuz? Kendinizi her zaman yeniliyor, araştırma yapmayı seviyor, yaptığınız işin üstüne çocuğunuz gibi titriyor musunuz? Çünkü, çevirmenin kendisi ne kadar birikimliyse yaptığı çeviri de o kadar incelikli ve zengin oluyor.

Çevirmenlik demek evden çalışmak demek, güvencesiz çalışmak demek; kimi zaman telifinizi alabilmek için aylarca beklemek demek. Kendinizi bunlara hazır hissediyor musunuz? Bazen aklınızı yitirip saçınızı başınızı yolacak hale gelebilirsiniz! Bir kitabı teslim ettikten sonraki o akıl karışıklığı döneminde, anahtarımla yanlış evin kapısını zorladığım bile oldu. Böyle şeylere hazır mısınız?

Ancak yalnız değilsiniz. Tabii destekleriniz olacak; meslek birliğimiz (ÇEVBİR – Çevirmenler Meslek Birliği) var, bizi temsil edebilecek ajanslar, sanal platformlarda gruplarımız var. Yine de bu mücadele her şeyden önce sizin, kendi içinizde vereceğiniz bir mücadele. Bu soruları kendinize sorun ve mutlaka dürüst yanıtlar verin. Eğer mesleğin size uygun olduğunu görürseniz, o noktadan sonra sadece kendi sesinizi dinleyin.

Hepimizin kıymetlisi okurlar…

Sevgili okurlar; sizleri sona bıraktım, ama hepimizin kıymetlisi sizlersiniz. Gördüğünüz gibi, çevirmen size bir eseri ulaştırana dek uzun bir yolculuktan geçiyor. Bana göre bu yolculuğun takdir edenleri olarak sizlere de düşen bazı sorumluluklar var. Üstelik bunlar, sonuçta okuma deneyimini hepimiz için güzelleştirecek sorumluluklar.

Elinizdeki çeviri eserin bütününe bakın; onu sadece yazarını, hikâyesini değil, çevirmenini de düşünerek değerlendirin. Bir kitabı beğendiyseniz ve onu orijinal dilinde değil, kendi dilinizde okuyorsanız, çevirmeni iyi çevirdiği için, eserle aranıza bir engel olarak girmek yerine sizi esere en doğal, en akıcı şekilde bağlayabildiği için de beğenebildiğinizi unutmayın. Bu yüzden lütfen kitaplarda çevirmen ismine dikkat edin. Beğendiğiniz çevirmenleri takip edin.

Tek tek maddi hatalara takılmadan, eserin bütününe bakarak değerlendirdiğinizde, çevirisinden rahatsız olduğunuz ya da çevirisini takdir ettiğiniz eserler varsa onları yayınevlerine bildirin, okurlarla paylaşın. Yayınevlerinden iyi çeviri, iyi çevirmen talep edin. Sosyal medyada bir eseri tanıtırken, paylaşırken lütfen çevirmenini atlamayın. Bunları yaptığınızda, hem okuduğunuz eserlerin niteliğinin iyileşmesine katkı sağlayacaksınız hem de bizleri ve yayınevlerini teşvik edecek ve daha iyiye götüreceksiniz.