En büyük özgürlük, eğitimde fırsat eşitliği diyor genç öykücüler…

En büyük özgürlük, eğitimde fırsat eşitliği diyor genç öykücüler…

Zeynep Cemali Öykü Yarışması Proje Başkanı ve Günışığı Kitaplığı Yayın Yönetmeni, editör Müren Beykan, yarışmanın onuncu yılında 2020 sonuçlarını değerlendiriyor. Yurdun her köşesinden 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerinin “çocuklukta özgürlük” temasında yazdığı yüzlerce öykünün yansımalarını ve düşündürdüklerini paylaşıyor.

Türkçe’yi en güzel yazmak, düşüncelerini onunla en güzel ifade etmek kadar, geleceğin öykücülerini de keşfetme heyecanı aşılayan Zeynep Cemali Öykü Yarışması, 2020’nin tarihte bu boyutta benzeri yaşanmamış zorlu pandemi günlerinde onuncu kez sonlandı. 350’den fazla genç, öyküleriyle bize, sevgili Zeynep Cemali’yi yine ve yine anma fırsatı sundu. Hem gençlerimizi, hem öğretmenlerini ve ebeveynlerini, hem de seçici kurulumuzu canı gönülden kutluyoruz. Böyle bir yılı, edebiyat sevgisiyle kucaklamaları, pandeminin yalnızlaştırıcı etkisini hafifletti, bir coşku yarattı ki, değerinin hepimiz farkındayız.

“Öyküleri ve romanlarıyla sevilen Zeynep Cemali’nin, anısıyla da gençlere hâlâ edebiyat sevdası aşıladığını izlemek mutluluk veriyor.”

Geçtiğimiz 10 yıl içinde, yurdun her köşesinden 4.500’e yakın öğrenci, Zeynep Cemali Öykü Yarışması için öykü yazdı. 32 genç öykücü ödüllendirildi. 54 öğrencinin öyküsü de yayımlanmaya değer bulundu. Önemli rakamlar bunlar. Gelecekte edebiyatımız için ayrıca önemli. Çünkü, bu gençlerin bazısının yazdıklarını gelecekte okuyacağımızı düşünmek hayal olmasa gerek. Sadece ödüllüleri değil, adı katılımcı arşivinde yer alanların hepsini birden kastediyoruz. Öyküleri ve romanlarıyla sevilen Zeynep Cemali’nin, anısıyla da gençlere hâlâ edebiyat sevdası aşıladığını izlemek mutluluk veriyor.

Özgürlük ve pandemi…

Yarışmamızın bu yılki teması “çocuklukta özgürlük”tü. Pandeminin yaşanacağını bilmeden seçilmiş bir tema! Ülkenin çeşitli köşelerinden 350’den fazla genç arasında, “özgürlük”ü bir öykü kurgusu içinde en iyi anlatmayı başaran öğrencileri, Osman Şahin, Ahmet Büke, Görkem Yeltan, Gülsevin Kıral ve Müren Beykan’dan oluşan seçici kurul belirledi. Bu zorlu yıla özel, her zamankinden farklı olarak dört gencimizin öyküsü eşit ödüllendirilmeye hak kazandı.

İstanbul Özel Yeşilköy Ermeni Ortaokulu’ndan, geçen yıl 8. sınıf öğrencisi olan Arden Zeyfiyan; TED Şanlıurfa Koleji’nden, geçen yıl 8. sınıf öğrencisi olan Berrin Kara; ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Mersin Ortaokulu’ndan, geçen yıl 7. sınıf öğrencisi olan Güneş Altunel ve Aydın, Efeler, Mustafa Kiriş Ortaokulu’ndan, geçen yıl 6. sınıf öğrencisi olan İpek Naz Çil… Öyküleriyle öne çıkan bu gençlerimizi canı gönülden kutluyoruz.

Her yıl olduğu gibi, seçici kurul üyelerinin dikkatini çeken yedi öykü de, bu kitapçığın “Dikkati Çeken Öyküler” bölümünde yer almaya değer bulundu. Ankara, Mersin ve Ordu’dan öykü gönderen bu başarılı gençlerimizi de kutluyoruz.

Zeynep Cemali Öykü Yarışması Ödüllü Öyküler Kitapçığı 2020’yi indirmek için…

Yarışmaya bu yıl, devlet okullarından katılım (128), özel okulların yarısına yetişmişti, böyle özel bir yıl için sevindirdi. Delikanlılar belki de pandeminin zorlayıcılığından dolayı, öykü yazmada gönülsüz kalmışlar. Yazanların çoğunun da devlet okullarından olması, bu yılın bir özelliği. 288 öykü, kız öğrencilerin elinden çıkmıştı. Her yıl, yarışmaya ilgisi en yüksek olan 7. sınıfları bu kez 6. sınıflar geçti (162 öykü). Daha önce yarışmaya katılmış 16 öğrenci bu kez “özgürlük” konusunda da öykü yazmıştı. Yılın en çok öykü yollayan illeri de İstanbul (102), Ankara (56) ve İzmir’in (47) yanı sıra, Aydın, Bursa, Mersin ve Hatay oldu.

2020’nin ödüllü öyküleri…

“Akşam okul zili çalıyor. 15 dakika içinde evde olmalısın. Eve gidip yemek yiyeceksin, ondan sonra kitabını okuyup yatmak zorundasın. Gece 22.00’den önce yatakta olacaksın.

Sabah, alarmın zili çalıyor.

Sabah, alarmın zili…”

İstanbul’da, artık lise öğrencisi olan Arden Zeyfiyan, ödül kazanan öyküsünde, hayatın çarklarında nasıl sıkıştırıldığımızı adeta Charlie Chaplin’in “Modern Zamanlar” filmini hatırlatan bir öykücükle duyumsatıyor. Okulda başlayan tempo, yaşlılığa kadar eksilmeden sürüyor. Arden, bu genç yaşında, gündelik rutinin özgürlüğü nasıl kısıtladığını çok iyi gözlemlemiş.

“Yolun devamında konuşmadılar, konuşacak bir şeyleri yoktu, hatta bu kadar konuşmaları bile hakları olan bir şey değildi. Ayakkabısızlar’ın konuşma, fikirlerini paylaşma, düşünme hakları yoktu. Ayakkabısızlar’ın hak sahibi olma hakları yoktu. Bu, uzun zamandır süregelen bir şeydi ve değişemeyeceği de apaçık ortadaydı…”

Şanlıurfa’dan Ankara’ya taşınan ve artık liseye başlayan Berrin Kara, İsviçre tarihinin karanlık yüzünü öyküleştirmiş. Toplumlar, kölelik döneminden bu yana çok aşama kaydetmiş görünse de, günümüzde bambaşka coğrafyalarda hâlâ, özgürlüğü tamamen elinden alınmış köleler çalıştırıldığını hatırlatıyor Berrin bize. Çok da iyi ediyor.

“Bir gün, beklenen rüzgâr çıkageldi. Uçurtmam diğer çocukların kıskanç bakışları arasında göğe yükseldi. Kalbim de onunla birlikte havalanmıştı. Rüzgâr giderek kuvvetlendi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bu yüzden onu aşağı indirmeye karar verdim. Ama tam o sırada, annemin, kazağından sökerek yaptığı ip sağlam olmadığı için kopuverdi…”

Mersin’den Güneş Altunel’in güçlü bir gözlemciliğe dayalı öyküsü, ince ayrıntılarla kurgulanmış. Güneş, hayallerimizde hep özgürlük simgesi olagelen uçurtmayı yoksul bir çocuğun sevdası olarak resmetmiş. Okuruna da bu özgürlük sevincini geçirmeyi çok iyi başarıyor.

“O âna kadar duyduğum en güzel masaldı. Benim gibi yürüyemeyen bir kızın başından geçenleri anlatıyordu. Bu küçük kız, tekerlekli sandalyesinde oturuyor, uzak diyarları görmek için hayaller kuruyordu. Bir gece tüm kalbiyle, bütün dünyayı gezebilmeyi diledi ve o anda penceresine konan bir kelebek, dileğinin kabul olduğunu söyledi…”

Aydın’dan İpek Naz Çil, yaşamanın değerini, komada yatan bir çocuğun öyküsüyle yansıtıyor okura. Hastane yatağına hapsolmuş bir insanın özgürleşebilmesinin tek yolu, masalsı bir mucizeye bağlı. Sadece sağlığımızın, sevdiklerimizin sağlığının bizi mutlu etmeye yeteceğini deneyimlediğimiz bu özel yılda, İpek Naz’ın öyküsü hepimizi etkileyecek nitelikte.

Özgürlüğün türlü simgeleri…

Gençler 2020 öykülerinde, pandeminin kısıtladığı özgürlüklerin yanı sıra çeşit çeşit özgürlüğü de konu etmişler. Bunların en başında, “çocukluğu yaşama özgürlüğüne özlem” geliyor. Pek çok öyküde çocuk kahramanlar, özgürce evden çıkıp oynayamamaktan, arkadaşlarıyla özgürce vakit geçirememekten çokça yakınıyor. Sebep, pandemiden ziyade, aile baskısı, okul kuralları… Bazı öykülerde bu konu, çocuğa neredeyse kaldıramayacağı kadar aşırı sorumluluk yükleyerek onun özgürlüğünü kısıtlama, hatta özgürlüğünü yok etme anlamında ele alınmış. Hele o sınavlar, ödevler yok mu! Gençler yakınmış durmuş…

Sorumlulukların bunaltmasına, onlarca öyküde anne babanın meslek seçme baskısı da eklenmiş. Çocuğun erken yaşlarda mesleğini seçebilmesi neredeyse hayalken, aileler çocuklarını, kendi yargılarına, hayallerine bağlı seçimlerle en iyisine yönlendirdiklerini düşünüp, çocuklarının kendini keşfetme özgürlüğünü fena halde engelleyebilirler. Genç öykücülerin kalemine de işte böyle yakalanırlar.

“Çocukların kötü koşullarda çalıştırılması, eğitim hakkından mahrum bırakılması da çeşitli öykülerde, genç yazarları isyan ettirmiş. Okuma özgürlüğünden, eğitimde fırsat eşitliğinin özgürlük demek olduğundan, eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin kabul edilemezliğinden söz etmişler.”

Elbette, sağlığın değeri üzerine de düşünmüş gençler. Onlarcası yürüyememenin, özgürce koşamamanın hüznünü duymuş, tekerlekli sandalyeye mahkûm kahramanlar yaratmış. Uçurtma ve kuşlar hep birer özgürlük simgesi olarak 40’a yakın öyküde yer almış. Salıncakla özgürlüğe uçan olmamış, ama bisiklet, kaykay ve patenin çocuk özgürlüğüyle en çok özdeşleştirilen araçlar oldukları kesin. 20’den fazla öykü, bunlardan birine sahip olabilme tutkusu üzerine kurulu.

Pandeminin yarattığı özgürlük kaybından en çok çocuklar etkilendi. Bunu en iyi vurgulayan öyküler, okula gitmenin, eğitim görmenin ne büyük özgürlük olduğu üzerine kurgulanmış, adeta güncel birer fotoğraf çekmiş.

Yoksul çocukların kötü koşullarda çalıştırılması, eğitim hakkından mahrum bırakılması da çeşitli öykülerde, genç yazarları isyan ettirmiş. Okuma özgürlüğünden, eğitimde fırsat eşitliğinin özgürlük demek olduğundan, eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin kabul edilemezliğinden söz etmişler. Kızların çocukken evlendirilmesi, eğitim hakkından yararlanamaması en az sekiz öyküde adeta lanetlenmiş. Aydın’dan, 7. sınıf öğrencisi Zeynep Sessizoğlu, “Hayatın adil başlamadığı şartlarda, çocukluğun ve özgürlüğün sadece yazılışı ve okunuşu biliniyor,” demiş. Gençlerin duyarlığına hayran olmamak elde değil.

Ekran bağımlılığının hayalleri kısıtladığı, oysa hayal kurabilmenin, istediğin kitabı okuyabilmenin özgürleştiriciliğini vurgulayan öyküler yazılmış. Kentlerin, özellikle çocukların yaşamını sınırlandıran koşullarına karşın, köylerin özgür ortamına özlem duyanların yanı sıra, büyük kentlerde çocukların kaçırılıp çalıştırıldığı korkusunu dillendirenler de olmuş.

Yoksulluğun acılarını ve yoksulluğun, özgürlüğü nasıl da yok ettiğini anlatan öyküler de okuduk; tersine, varsıl çevrelerde yoksunluk çeken çocukların gerçek anlamda özgür olamadıklarını anlatan öyküler de. Her iki grupta da şaşırtıcı çoğunlukta öyküde, yarışmalara katılmak kurtarıcı görülmüş. Bir yarışmada birincilik kazanmanın kurtuluş olacağına işaret etmiş, gerçekdışı çözümlere tutunmuş gençler.

Elbette, kimilerinin kalemine de, en büyük “özgürlük yok edici” olarak, savaş ve hapishane takılmış. Savaşın –özellikle Suriye’deki savaşın– çocukların yaşamını nasıl darmadağın ettiği, dramatik anlatımlarla öyküleştirilmiş. Öte yandan, hapse düşmüş anneleriyle birlikte yaşamak zorunda kalan çocuklara tercüman olan üç genç öykücü, onların parmaklıklardan kurtulma özlemini yüreğinde duymuş.

Sıkı giyin, sarılacak kimsen yok!

Çeşitli darboğazlarda sıkışmış kahramanının ölümünü, hatta intiharını, kahredici yaşamdan kurtulma, bir tür özgürleşme olarak düşünen beş genç de dikkat çekti. Çözümü, çaresiz bir yok oluşta bulmak, belki yaşlarının gereği. Yalnızca dört öyküde, hayvanların özgürlüğünün kısıtlanmasına karşı çıkmış, onların korkularını dillendirmiş genç yazarlar. Muhabbetkuşunu, leyleği, köpeği konuşturmuşlar.

Bu yılın öykülerinden 18’i yabancı ülkede geçiyor, bunların 7’si tarihsel türde. Gençler çoğunlukla gerçekçi öyküleri yeğliyor; bu yıl da öyle oldu. Ancak, 12 fantastik öykü ulaştı yarışmaya, oysa gençlerin bu türde okumayı çok sevdiğini biliyoruz.

Kitapların büyüsü erken yaşlarda sarmalıyor bizi, zorunluluklarla gölgelense de, kitap okumanın sağaltıcı etkisi yadsınamaz. Yine Aydın’dan bir 6. sınıf öğrencisi Zehra Çevik kahramanına, “Sıkı giyin, sarılacak kimsen yok,” dedirtmiş öyküsünde. Dilerim, bu yaşta hiçbir genç bunca yoksunluk duymasın, sarılacak dostlar, kitaplar bulsun, edebiyat yoldaşı olsun, kendi gücünü keşfetsin. Bizlere özgürlüğün değerini yeniden yeniden düşündüren bütün katılımcılarımıza ve öğretmenlerine emekleri için, tükenmeyen edebiyat sevdaları için hayranlıkla teşekkür ederiz. Hepsine, bu özel yılın da anısı olarak dijital sertifikaları yollandı.

Öyküleriyle de, romanlarıyla da edebiyatımızda iz bırakan sevgili Zeynep Cemali’yi, Günışığı Kitaplığı’nın 25. yılını kutlayacağımız 2021’de, Gül Sokağı’nın Dikenleri adlı kitabından hareketle, “doğa sevgisi” konusundaki öykülerle anacağız. Seçici kurulunda Berna Durmaz, Hakan Bıçakcı, Mine Soysal, Yekta Kopan ve Müren Beykan’ın görev alacağı yeni yarışmada, güzel gezegenimizin doğasına neler yaptık, canlılara karşı hoyratlığımızı nasıl onaracağız; gençler kim bilir neleri, nasıl öyküleştirecekler! Okumak için sabırsızız.