Matematik, Coğrafya, Tarih… Zoru Sevdirmek Mümkün!
Ülkemizde sayısız çocuğa matematik ve coğrafyayı sevdiren Kraliçeyi Kurtarmak ve Haritada Kaybolmak kitaplarının yazarı, Kanadalı akademisyen Vladimir Tumanov, eğitimle edebiyat arasında kurduğu güçlü bağları ve yazarlık deneyiminden biriktirdiklerini aktarıyor.
İlk romanım Kraliçeyi Kurtarmak’ın yayımlandığı günden bu yana Türkiye’deki eğitim ortamını büyük bir ilgiyle izliyorum. Bu süreçte yayıncım Günışığı Kitaplığı sayesinde, Türkiye hakkında çok şey öğrendim. Yıllar boyunca, bana bireysel olarak ya da tüm sınıfça yazan çocuklardan, hikâyelerimin onları nasıl etkilediğini anlatan mektuplar ve mesajlar aldım.
Öykü anlatımının, sosyal yaşam ve doğa anlayışımızı nasıl biçimlendirdiğini öğrenmek için, bu bilgileri bir üniversite profesörü olarak kendi deneyimlerimle birleştirdim.
Hikâye anlatmak, insanın bir parçası…
Eski Sovyetler Birliği’nde yaşayan bir çocukken bir gün annem bana Astrid Lindgren’in Pippi Uzunçorap adlı kitabını getirdi. Pippi’nin bir öğretmeni tarafından kendisine sorulan şu matematik problemine verdiği tepki beni adeta büyülemişti:
“Gustav okul arkadaşlarıyla pikniğe gitti. Piknik başlarken elinde bir çeyreği vardı. Eve döndüğünde ise yedi senti kalmıştı. Acaba Gustav piknikte ne kadar harcadı?” Pippi’nin cevabı şöyleydi: “Evet, gerçekten de çok merak ediyorum. Ayrıca neden bu kadar müsriflik yaptığını da bilmek istiyorum? Acaba aldığı şey gazoz muydu? Ve acaba evden çıkmadan önce kulaklarını iyice yıkamış mıydı?”
Pippi, kuru bir matematik sorusunu bir öyküye dönüştürerek sosyalleştirmişti. Öyküsü, aşırı harcama ve kişisel hijyen gibi sosyal standartlarımıza ve değerlerimize ilişkin sorgulamalar içeriyordu. İnsanların gündelik yaşamlarından ayrıntılar bilmek istiyordu: “Gustav’ın satın aldığı şey acaba gazoz muydu?”
Görünüşte alakasız gelen bir matematik problemi, birdenbire ete kemiğe bürünüvermişti. İşte bu komik ve eğlenceliydi! Problem, Gustav isminde gerçek bir çocukla ilgiliydi ve ben ona ilişkin daha çok şey bilmek istiyordum. Bir matematik problemi benim için ilginç hale gelmişti ve bunu bana öğreten de Pippi Uzunçorap olmuştu.
Hikâye anlatmak, bir canlı türü olarak biz insanların bir parçasıdır. Bizler sadece homo sapiens-bilge insan değil, aynı zamanda homo narrans-hikâye anlatan insanız. İnsanlar aşırı sosyal varlıklardır ve sosyal hayatlarını sürdürmenin ve modellemenin bir yolu olarak hikâyeleri her zaman sevmişlerdir. Antik çağlarda, ateşin etrafında anlatılan ilk mitler ve efsanelerden, bugünün gişe rekortmeni filmlerine kadar… Hikâye anlatımı, neredeyse her şeyi tercüme edebileceğimiz bir dildir.
Çocuklar problemleri çözen kahramanlardır.
Öyküsel anlatım, matematiği öğrencinin dikkatini çekecek bir maceraya dönüştürebilen sosyal bağlamdır. Bunu kendi adıma genç bir ebeveynken, matematikten pek de hoşlanmayan oğlum Alex, âniden matematiği ihmal etmeye başladığında keşfettim. İşte o zaman, kendi çocukluğumda Pippi Uzunçorap’tan aldığım dersi anımsadım ve matematik problemlerini oğluma öyküleştirerek anlatmaya karar verdim. Öyküm, kötü bir büyücünün zindanından kurtarılması gereken bir kraliçe hakkındaydı. Sonunda da Kraliçeyi Kurtarmak kitabımdaki üç çocuk kahramanın matematiksel arayışına dönüştü.
Kitabım dünyanın birçok ülkesinde, sınıflarını sihir ve heyecan dolu birer kaleye dönüştürmek isteyen öğretmenler tarafından kullanıldı. Kitaptaki her formül ve denklem; adalet, arkadaşlık, güven vb. sosyal sorularla temellendi. (X + Y) x 2 = 42 denklemi, tutsak kraliçeyi kurtarmanın anahtarı haline geldiğinde, çocuk okurlar yardım etmek istiyorlar. Daha da önemlisi, bir sonraki adımda ne olacağını bilmek istiyorlar.
Ben bir Almanca profesörüyüm. Almanca fiil çekimlerini göstermek için bir Almanca aşk şarkısı kullandığımda, şarkıyı öğrencilerim de benimle birlikte söylüyorlar. Böylelikle kupkuru Almanca fiiller bir sosyal deneyimin, bir hikâyenin parçası haline geliyor. Çünkü şarkı, öğrencilerin duygularına ve arzularına hitap ediyor.
Görünüşte kuru öğrenme materyalinin sosyalleştirilmesinin en iyi örneklerinden biri, psikolojide kullanılan Wason Seçim Görevi bulmacasıdır. Mantıksal bir model bulmacasını çözmesi istenen deneklere, harf ve rakamlardan oluşan dört kart gösterilir. Görev, sosyal ilişkisiz bir bağlamda verildiğinde, deneklerin gösterdiği başarı oranı çok düşüktür. Ancak aynı görev, çözümün insan etkileşimi bağlamında arandığı sosyal bir durum olarak sunulduğunda, başarı oranı muazzam bir şekilde artmaktadır. Eğitimciler olarak kuşanmamız gereken yaklaşım budur. Kitaplar tam da bu nedenle, genç beyinleri öğrenmeye motive etmede çok önemli bir rol oynayabilir.
Kendi kitaplarımda da vurgulamaya çalıştığım gibi hikâyeler, problem çözmeyle ilişkilidir. Bir coğrafi bulmaca romanı olan Haritada Kaybolmak kitabımda, gezegenimizin harika çeşitliliğini bir problem çözme macerası olarak ele alıyorum. Aynı zamanda, coğrafi bilgiyi insanlık durumunun en önemli gizemlerinden biriyle birleştiriyorum: yaş ve yaşlanma. Mizahi romanım Böcek Çocuk’taysa problem çözme yaklaşımı politik bir bağlamda ele alınmaktadır. Burada, gücün yanlış ya da kötüye kullanılması, Franz Kafka’nın Dönüşüm romanından esinlenen bir maceranın parçası olarak işlenir.
Çocuk öykülerinin birçoğunda olduğu gibi benim kitaplarımda da çocuklar problemleri çözen kahramanlardır. Yetişkinler tarafından kontrol edilen bir dünyada, genellikle kendilerini güçsüz ve çaresiz hisseden çocuklara, güçlü ve engelleri aşabilecek yetkinlikte olduklarını hissettirmeliyiz. Çocuklar, okuduklarında kendilerini görmeliler.
Doğaya saygısızlık, bir felaket reçetesidir.
2020’nin son aylarında, Günışığı Kitaplığı’ndan Asılı Dağ’ın Kâhini adlı yeni romanım yayımlandı. Kitabım, 1903’te Kanada Rocky Dağları’nda yaşanan gerçek bir olaya dayanıyor. Gecenin ortasında, yakındaki bir dağdan kayan devasa kayalar, Frank adlı bir maden kasabasının uyumakta olan insanlarını toprak altına gömdü. Günümüzde, Frank kasabasındaki anma müzesi, bu trajedinin sessiz tanıklığını yapıyor.
Bu olaydan yola çıkarak, Rocky Dağları’nda benzer bir kasabada yaşayan Kassandra adında bir kız hakkında yazmaya karar verdim. Yaşadığı kasabanın eteğinde bulunduğu Asılı Dağ’ın göçeceğini öğrenen Kassandra, herkesi tehlike konusunda uyarmaya çalışır. Ancak Asılı Dağ’ı bir doğa harikası olarak gören kasabalılar bu uyarılara kulak asmaz. Dağ, kasabanın üzerinde inanılmaz bir açıyla asılı durmakta ve bu nedenle kasabaya binlerce turist çekmektedir. Bu durum kasabaya çok gelir sağladığından, kasaba halkı asıl Kassandra’nın uyarılarını tehlike olarak algılar. Ona, hatta ailesine sırtlarını dönerler. Roman, Kassandra’nın kendi açgözlülüğüne kapılmış kasaba halkını, onlara rağmen kurtarma mücadelesini anlatır.
Kassandra’nın adı, Antik Yunan ve Anadolu mitolojisinden geliyor. Yunanlarla savaş halindeki Troya’nın destanından. Troya Atı’nı hepiniz hatırlayacaksınız: Troya kapılarının önüne bırakılan ve içinde Yunan askerlerinin saklanmakta olduğu at biçiminde ahşap bir yapı. Troyalı rahibe Kassandra, Troyalıları tahta atın tehlikeli olduğuna dair uyarır, ancak kimse ona inanmaz ve tahta at şehre sokulur. Gece olduğunda, Yunanlar atın içinden çıkarlar ve trajedi başlar.
Asılı Dağ’ın Kâhini’nde doğanın talanına yönelik tutumumuza dikkati çekmek istedim. Doğa yalnızca, turizm ve endüstri gibi hedeflerimiz için kullanılacak bir araç mıdır? Kanada dağlarındaki kasabayı tehdit eden doğal afet, biz insanların da doğanın dışında ve doğadan bağımsız olmadığımızı gösteriyor. Bugün tüm dünyayı saran ekolojik krizden de görebileceğimiz gibi, doğaya saygısızlık, bir felaket reçetesidir.
Romanımdaki ikinci tema, inancın gücüdür. Kassandra, mitolojide de kitabımda da sosyal baskıya boyun eğmiyor, gerçekleri söylemekte ısrar ediyor. Kendine karşı dürüst olabildiği sürece, zulüm ve dışlanmayla yüzleşmeye hazır. Kitabımda da çocuk Kassandra’nın, çevresindeki körleşmiş yetişkinlerden çok daha olgun olduğu ortaya çıkıyor. Arkadaşları da mücadelesinde ona yardım ediyorlar, ama elbette en çok hayran olunacak şey, Kassandra’nın cesareti ve azmi.
Eğitimcinin görevi, iyi hikâyelerin amacına benziyor.
Yeni romanım Suda Kaybolmak bu yıl, 2021’de yine Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanacak. Elbette yine problem çözmeyle ilgili ve bu kez küresel ısınma bağlamında yazdığım bu kitabım, Haritada Kaybolmak’ın devamı niteliğinde. Aynı kahramanların yanı sıra yeni bir karakter de içeriyor macera, yeryüzünde yükselen okyanus seviyeleriyle ilgili. Bu kitabım da öğretmenlere ve öğrencilere, bugün insanlığın karşı karşıya olduğu zorlukları ele alma fırsatı sunacak.
Eğitimcinin göreviyle iyi hikâyelerin amacı birbirine çok benziyor. Her ikisinin de amacı; tüm sorunlara kesin yanıtlar vermek değil, ama insan hayatı ve çevremizdeki dünya hakkında sürekli olarak derinlikli sorular sormak. Umuyorum, ben de kitaplarımda bu sorulardan bazılarını sormuşumdur ve dilerim, parlak genç beyinler bu soruların olası cevaplarını bulurlar.