Yayıncılıkta iklim krizi yönetimi için döngüsel ekonomi yaklaşımları…
Sürdürülebilirlik uzmanı Dr. Emrah Alkaya, yayıncılık sektörünün değer zincirinde, iklim kriziyle uzun soluklu bir mücadelenin olanaklarını değerlendiriyor. Kaynak verimliliğinin nasıl sağlanabileceğine ilişkin ipuçları paylaşırken, yeni bakış açıları sunuyor.
Döngüsel ekonomi nedir? İklim krizi yönetiminde yayıncılık sektörüne nasıl bir katkısı olabilir? Bu sorulara cevap arayacağız, ama daha öncelikli bir soru var: İklim neden değişiyor?
İklim değişimini hep “enerji”yle ilişkili bir problem olarak görüyoruz. Fosil yakıtlardan vazgeçmenin ve yenilenebilir enerjiye geçmenin her şeyi kökten çözeceğini düşünüyoruz, ama öyle değil. Enerji işin yalnızca önemli bir boyutu. Bir diğer önemli boyutu da ürünler oluşturuyor. Bir ürünün tüm yaşam döngüsündeki çevresel etkilerini azaltmamız gerekiyor. Bu da döngüsel ekonomiyle mümkün.
Döngüsel ekonomi nedir, bizi nereye götürür?
Bugünün dünyasında, doğrusal ekonomi dediğimiz bir düzende yaşıyoruz. Geri dönüşüm, yeniden kullanmak, yeni değerler üretmek, ürünleri daha sürdürülebilir kullanmak hayatımızın çok küçük bir parçasını oluşturuyor. Hayatımızın büyük bir parçası ise malzemeleri almak, büyütmek, çoğaltmak, üretmek, yer altından çıkarmak, bunlardan ürünler elde etmek ve kullanıp çöpe atmaktan oluşuyor. Bu bizim mevcut düzenimiz.
Dünya’nın bugününde, döngüsel ekonomiye geçilmeye çalışılıyor. Malzemeleri, ürünleri olabildiğince daha fazla döngüde, yaşam döngülerinin içinde tutmayı hedefleyen bir düzene. Ürünlerin de yaşam döngüleri var. Doğuyorlar, yaşıyorlar ve ömürlerini tamamladıklarında bertaraf alanlarına gidiyorlar. Ürünlerin bu döngüde kalma sürelerini ne kadar uzatabilirsek, çevreye olan etkilerini de o kadar azaltmış oluruz. Ürünleri üretirken hammaddeleri daha verimli kullanabilir, tüketirken daha az ürün tüketmeyi amaçlayabilir ve ürünler yaşam döngülerini bitirdiğinde onları geri kazanmaya çalışabiliriz.
Bu döngüsel ekonomi yaklaşımı bizi nereye götürür? Bize faydası, katkısı ne olur? Paris Antlaşması çerçevesinde, 2100 yılında dünyanın küresel sıcaklık artışını 1,5 derecede sınırlandırmak istiyoruz. Endüstrileşme öncesindeki iklim koşullarına dönemeyeceğimizi biliyoruz, ama artışı en azından 1,5 dereceyle sınırlayabilirsek, iklim değişikliğinin etkilerini belirli bir noktada tutabiliriz. Ne yazık ki, ülkelerin mevcut uluslararası ya da ulusal taahhütleri bunu sağlamaya yeterli değil. Şu andaki taahhütler sıcaklığı sadece 3 derece kadar indiriyor. Bunun ötesine geçebilmek için, daha proaktif davranmamız ve döngüsel ekonomi gibi yeni yaklaşımları hayatımıza entegre etmemiz gerekiyor.
Peki, döngüsel ekonomi kendi içinde ne tür yaklaşımları barındırıyor? Farklı kaynaklarda farklı metodolojiler mevcut, ancak ben Avrupa Birliği’nin kabul ettiği 9R (refuse, rethink, reduce, re-use, repair, refurbish, remanufacture, repurpose, recycle)* prensibinin oldukça faydalı olduğunu düşünüyorum. Hepsinin tek tek üzerinden geçmeden, ilk madde olan “reddetmek” prensibine bakalım. Reddetmek prensibinde öncelikle şu soruları düşünmeliyiz: Gerçekten o ürüne ihtiyacımız var mı? O ürünü kullanmak dışında alternatiflerimiz ne olabilir? Kullanma şeklimizi değiştirmek mümkün mü?
Değer zincirinin her adımından sorumluyuz!
Tüm bunları düşünürken yayıncılığın değer zinciri, bakış açımızı belirlemek anlamında çok önemli. Yazarlarla, çizerlerle, fikir geliştiricilerle başlayan süreç kitabın tasarımı, oluşturulmasıyla devam ediyor, üretim, dağıtım ve satış aşamalarına geçiliyor. Oldukça büyük bir değer zincirinden söz ediyoruz. Üstelik, bu değer zincirinin her adımından sorumluyuz. Eğer bir yayıncıysanız, tedarikçiniz, dağıtımcınız ya da müşteriniz gibi sizden önce ya da sonra gelenlerin, ürünlerinizden kaynaklı karbon emisyonu da sizin emisyonunuz olarak kabul ediliyor. Bu nedenle zincirin her halkasının birbiriyle olan döngüsellik ilişkisi çok önemli.
Yayıncılık sektöründe döngüsel ekonomi olanakları anlamında yapılabilecek çok şey var. Hammaddenin geri kazanımı ve kullanımı, en çok konuşulanı ve bilineni. Alternatif kâğıt hammaddelerinin kullanılması, kâğıt üretim tesislerinde harcanan su ve enerjinin geri kazanımı da olanaklardan bazıları. Öte yandan, kültürel miras değeri olmayan, çözülmüş test kitapları gibi yayınların geri dönüşümü de bu bağlamda iyi bir örnek.
Ne yapılırsa yapılsın, “kaynak verimli” bir değer zinciri geliştirilmesi gerekiyor. Kaynak verimliliği, bir ürünü üretirken, suyun, hammaddenin, enerjinin ya da kimyasalların daha az ve verimli kullanılması, optimize edilmesidir. Hemen her sektörde gündeme gelen “dijitalleşme”, yayıncılıkta çok daha önemli. Bilgiye erişimde dijital yolları kullanabilmek önemli bir potansiyel.
Geri dönüşüm alternatiflerine bakıldığında, atık kâğıtlar, toner kartuşları ya da baskı makineleri önemli ara başlıkları oluşturuyor. Atık kâğıtlarda üretim artığı kâğıdın geri dönüştürülmesi ve böylece yeni kâğıt kullanım stoğu oluşturmak öne çıkıyor. Toner kartuşlarını birden fazla kez kullanmak ve yaşam döngülerinin sonunda, geri dönüşüm için üreticiye geri göndermek mümkün. Baskı makinelerinde de benzer biçimde ömrünü tamamladığında üreticiye geri dönüşüm için iade edilmesi gerekiyor.
Gerçekten o ürüne ihtiyacımız var mı? O ürünü kullanmak dışında alternatiflerimiz ne olabilir? Kullanma şeklimizi değiştirmek mümkün mü?
Üretim ve tüketim alışkanlıklarını değiştirebilmek…
En önemli konulardan biri de üretim ve tüketim alışkanlıklarımızı değiştirebilmek. Basılı malzemenin birden fazla kez kullanılması, yeniden hayata kazandırılması konusunda birkaç sektörün avantajlı olduğunu görüyoruz, yayıncılık da onlardan biri. Paylaşım olanağına sahip olması, yayıncılık sektörünün önemli şanslarından biridir.
Tüketici tutumlarında da değiştirilebilecek noktalar bulunuyor. Zorunlu olmayan baskı detaylarından kaçınma, çevre dostu malzemelerden üretilmiş ve verimli süreçlerle hazırlanmış eko-kitaba talebin artması, ücretsiz dergi ya da reklamlardan vazgeçilmesi gibi atılabilecek adımlar ve olanaklar mevcut.
Çok konuşulan başlıklardan biri de talep üzerine baskı yayıncılığı. Geleneksel baskının aksine, kâğıt israfını önemli miktarda azaltan bir uygulama bu. 2009 yılında, Birleşik Krallık’ta 77 milyon adet satılmamış kitap hamur haline getirildi. Bu da bir yılda 2,5 milyon ağacın İngiltere’de kimsenin istemediği, okumadığı kitaplara dönüştüğünü gösteriyor. Dolayısıyla, talep üzerine baskı konusu da sektör olarak üzerinde düşünmek, yoğunlaşmak gereken bir uygulama.
Bu konular gündeme geldiğinde dijitalleşme de doğal olarak tartışılıyor, öne çıkıyor. Ancak, dijitalleşme artsa bile basılı kitapların önemi artmaya devam ediyor. Pandemi gibi koşullarda dijital kullanımlar ön plana çıkmış olsa da hanelerin yalnızca %50’sinin hızlı internete erişimi var. Bazı gelişmekte olan ülkelerde bu oran sadece %10. Öte yandan, e-kitap teknolojisi de sıfır riskli bir uygulama değil. Elektronik cihazların artışı demek, beraberinde daha fazla elektronik atık demek.
Uluslararası anlamda geliştirilen örnek projelerden biri, Fransa’daki The French RecycLivre projesidir. Paris’te başlayan ve www.recyclivre.com adlı web sitesinde yayınlanan projenin iki önemli vaadi var: sürdürülebilir gelişim ve sosyal kalkınma. Buradaki amaç, tüketici alışkanlıklarını değiştirmek ve insanları çevre sorunları hakkında daha bilinçli olmaya teşvik etmek. Kullanılmayan kitaplara halkın daha hızlı ve kolay erişebilmesi için ülkenin tamamına yayılmış halde 4000’den fazla kitap kutusu yerleştirilmiş.
Fransız Yayıncılar Birliği’nin kurduğu çevre ve sürdürülebilirlik komitesi de bu anlamda önemli bir sektörel uygulama. Bu komite sayesinde, yayıncılar sürdürülebilirlik alanına yönelik faaliyetleri birlikte gerçekleştiriyorlar. Kaynak yönetimi ve döngüsel ekonomi konusunda uzmanlaşmış firmalarla da ortaklıklar yapıyorlar. Örneğin, Veolia adlı küresel bir mühendislik firmasıyla, Fransa’daki 4000 okulun tümüne toplu bir geri dönüşüm operasyonuna katılma olanağı yaratılmış. 2016 yılında yayımlanan ders kitaplarının tamamı geri dönüştürülmüş ya da sertifikalı kâğıda basılmış.
Nereden başlamalı, hangi adımları atmalı?
Peki, biz nereden başlamalıyız, hangi adımları atmalıyız? Ne yaparsak yapalım, değer zinciri bakışıyla hareket etmemiz gerekiyor, çünkü tek başımıza değiliz. Karşımızda, birlikte hareket etmeyi gerektiren bir kriz var.
9R değer zincirindeki diğer halkalarla daha yakın ilişkiler ve iletişimler kurmamız gerekiyor. Tedarikçilerimizle, müşterilerimizle birlikte projeler geliştirebilmeliyiz. Araştırma kurumlarıyla, üniversitelerin ilgili bölümleriyle ortak çalışmalar yapabilmeliyiz. İklim dostu, çevre dostu yayıncılık ürünlerine talebi artırabilmek için tematik örnekler oluşturmak ve bunları güçlü bir iletişimle duyurabilmek önemli. Örneğin, bir kitabın üretiminde daha az su kullanarak, bunun bilgisini ve etkisini tabana yayarak başlayabiliriz.
* Reddetmek, yeniden düşünmek, azaltmak, yeniden kullanmak, tamir etmek, yenilemek, yeniden üretmek, başka bir amaca uygun hale getirmek, geri dönüşüm.