Genç Öykücüler, Haydi Uzaya!
Zeynep Cemali Öykü Yarışması Proje Başkanı, editör Müren Beykan, 6, 7 ve 8. sınıfların katıldığı yarışmanın 12. yılında, öğrencilerine öykü yazdırmaya hevesli eğitimcilere sesleniyor. Yarışmanın 2022 teması olan “Uzay” üzerinden, gençleri yaratıcı duygu ve düşüncelerle yazmaya teşvik edebilecek önerilerini paylaşıyor.
Zeynep Cemali Öykü Yarışması’nda 12. yılımıza ulaştık. Sevgili dostumuz Zeynep Cemali’nin gülümseyerek izlediğine eminim. Onun, öyküler yazarken kurduğu düşü, genç okurlarının kendilerini öykülerle keşfetmesi düşünü, her yıl yeniden gerçekleştirme hevesindeyiz.
Genç öykücülerle kucaklaştığımız yarışmamız geçen sonbaharda 11. kez sonlandı. Geçtiğimiz 11 yıl içinde, yurdun her köşesinden 5 binden fazla öğrenci ve bir o kadar öğretmen ve veli ile haberleştik. Bir tema üzerinde düşünen, özgün bir öykü kurma emeği veren 5 binden fazla genç, yarışmamıza katıldı! Bu yıl bu rakam 6 bine yaklaşabilir. Çünkü “uçuşa serbest” bir tema ile genç yazarlardan, bildiklerine, öğrendiklerine ama en çok da hayallerine mesnetlenmelerini istedik. “Haydi uzaya!” dedik.
Uzaya gitmemiş olmak, uzay öyküleri yazmaya engel değil!
2022 seçici kurulumuzda, hiç uzaya gitmemiş yazarlar Burcu Aktaş, Murat Özyaşar, Ömer Açık, Sibel K. Türker ve ben görev alacağız. Uzaya gitmemiş olmak, uzay öyküleri yazmaya, okumaya engel değil; hayal gücümüz her zamankinden daha fazla mesai yapacak demektir. Genç öykücülerin hayal güçlerinin uzanacağı sınırlarsa, bizlerin beklentisini çok aşacaktır mutlaka.
Geçtiğimiz yarışma için belirlediğimiz tema, iklim krizinin ağırlaşan koşullarını da göz önünde bulundurarak “doğa sevgisi”ydi. 39 ilin çeşitli okullarından 450’den fazla öğrenci öykü yollamış, dört gencimizin öyküsü eşit ödüllendirilmiş, yedi gencimizin öyküsü de, 2021 Ödüllü Öyküler Kitapçığı’nın “Dikkati Çeken Öyküler” bölümünde yayımlanmaya değer görülmüştü. Bu öykülere ve yarışmaya ilişkin pek çok veriye, yarışmamızın web sayfasına yüklenmiş olan Ödüllü Öyküler Kitapçıkları’ndan ulaşabilirsiniz. 11 yılda birikerek, özel bir hazine oluşturdu bu yayınlar.
2021 yılının değerlendirme yazısında da sözünü ettiğim gibi, “doğa sevgisi” teması, gençlere doğaya saygısızlığımızı, onunla uyumsuzluğumuzu, onu bilinçli, bilinçsiz harap etmemizi yazma fırsatı vermişti. Yarışmanın sonuçları bizim için şaşırtıcı bir tablo sundu: “Doğa sevgisi”nin çok gerçek ve güncel bir tema olduğunu düşündüğümüz halde, 11 yıldır ilk defa, fantastik öyküler ve distopyalar, ülkenin her köşesinde, en çok yazılan öykü türleri olmuştu. Örneğin, insanın doğaya yaptıkları doğrudan hayvanın, ağacın dilinden yansıtılmış, genç öykücülerin kimisi de sıkı birer distopya hayal etmiş; dünyamız için, doğası ölmüş, kaynakları tükenmiş bir gezegen resmetmişti. Yeni temayı seçmede bize ilham veren, işte bu yeni yazma eğilimi oldu.
Hayal güçlerini fişekleme zamanı…
Yarışmanın ilk yıllarından beri bizi hayrete düşüren bir yaklaşımı vardı gençlerin: Fantastik maceraları okumayı yeğliyorken, kendileri yazmaya oturduklarında, gerçekçi üslupta, kalıplara ve genellemelere teslim olmuş öyküler çıkarıyorlardı. Öğüt veren, günceli aktaran metinlerden sıkıldıklarını her fırsatta dillendiriyorken, iş yazmaya gelince kendileri benzer metinler üretiyorlardı.
Bu çelişkiyi, geçtiğimiz yıllarda, iki öğrencisi farklı temalarda ödül alan bir öğretmenimize sormuştuk. Ayşe Özlem Çelebioğlu’nun öğrencilerinden aldığı cevaplar ilginçti: “Fantastiği okuması kolay ve keyifli, ama yazmak zor.” “Çevremizde fantastik olaylar görmüyoruz, ama dram için çok örnek var.” “Yazılarımız hayali olursa büyükler bizi ciddiye almaz.”
Yarışmamıza katılan ve Ayşe Öğretmen’e de böyle cevaplar veren gençlerin, ergenlik yıllarını sürmekte olan 11-14 yaşlarındaki öğrenciler olduklarını göz önüne alırsak, yaklaşımları düşündürücü. Çünkü üstünde en çok durdukları sorunun, “ben kimim” olduğunu ve aileleriyle pek çok konuda tartışma yaşadıklarını biliriz. Kendilerini, dünyayı, farklılıkları, karşı cinsi algılamaya, keşfetmeye çalışıyorlar. Yani, yazma konusunda da özgür tavırlar almalarını bekleriz, ancak iş bu noktada zora giriyor. Evet, biz bu yıl zoru özellikle seçtik, gençleri çevrelerinde olmayan fantastiğe özendirmek, ilgilerini çekmek ve hayal güçlerini fişeklemek istedik. Madem geçen yıl bunu yapabileceklerini gösterdiler, o halde hadi bakalım, şaşırtsınlar hepimizi.
Öğrencilerle “uzay” temasını nasıl tartışmalı?
Temayı ve kılavuz cümleyi, öğrencilerle paylaşmak yeterli değil elbette, temayı onlarla çeşitli açılarıyla tartışmak, zihinlerinde çağrışımlar yaratmak kıymetli. Asıl o zaman ortaya leziz öyküler çıkıyor. İşte birkaç ipucu:
- Uzay deyince gökyüzüne yönelmemiz doğal, ama gezegenimizin ve bizzat kendimizin uzayın parçası olduğunu, gençler ne kadar içselleştirmişler?
- Aslında hepimizin yıldız tozundan “yapılmış” olduğunu biliyorlar mı acaba?
- Uzay araştırmalarından haberdarlar mı? NASA’nın ve öteki uzay araştırma merkezlerinin neler yaptığını merak ediyorlar mı?
- Mars’taki gelişmeleri izliyorlar mı? NASA ve SpaceX ortaklığında, Falcon-9 roketiyle en son uzaya fırlatılan aracın (Crew Dragon uzay aracının 2020 Mayıs’ında) Mars Uzay Üssü’ne kenetlenmesini önemsemişler mi?
- Bugüne kadar dünyanın ortak geliştirdiği, gelmiş geçmiş en muazzam görüş gücüne sahip uzay teleskobu olan James Webb’in, geçen 25 Aralık’ta uzaya gönderilmesi, bilim dünyasına ve bizlere neler sağlayacak, merak ediyorlar mı?
- Bu konulardaki gelişmeleri yayınlamaya en büyük bütçe ayıran BBC’nin belgesellerini okulda ya da evde izleme şansları olabiliyor mu?
- Hayranı olduğumuz ünlü yazar ve düşünür Ursula K. Le Guin bir yazısında, uzay ve gelecek hakkında üretilen film ve romanlarda uzayın hep, “işgal edeceğimiz, sömürge haline getireceğimiz ve arka bahçemiz kılacağımız yer” olarak tanımlandığını, hep bir fethetme sevdamız olduğunu, oysa geleceği fethedemeyeceğimizi vurgular. Gençler, Le Guin’in vurguladığı bu önemli önyargı hakkında ne düşünüyorlar? Farklı yaşam formlarını neden “kötü” olarak algılıyoruz hemen? Uzayın efendisi biz miyiz?
Doğrusu ya, öğrencilere uzay temasında öykü yazmaları için davette bulunurken, okuma ödevi yaratmaktan çekiniyoruz. Onun yerine, görsellikle beslenen bu kuşağa, filmler önermek, yapıcı sonuçlar verebilir. En temel birkaç filmi analım burada:
- Ünlü yönetmen Steven Spielberg’in uzaylı öyküleri anlattığı Close Encounters of the Third Kind (1977, Üçüncü Türden Yakınlaşmalar) ve E.T. (1982) gibi umut dolu fimlerinde, müzik notalarıyla ve birbirine dokunan parmak uçlarıyla anlatmak istediğini nasıl yorumluyor gençler acaba? “İyi niyetin ve insaniyetin” egemen olacağı biçiminde mi?
- İletişim kurabilmek için en önemli aracımız dil. Ama dil bizim anladığımız, bildiğimiz dil mi sadece? Örneğin, linguistik derslerinde işlenen ve bir öyküden uyarlanan, Denis Villeneuve’nin 2016 yapımı Arrival (Geliş) filmini izleyecek bu yaştaki gençler neler düşünür?
- Uzay yolculuğunun ilham veren öykülerini bilmek de ufuk açıcı: Ron Howard’ın 1995 yapımı Apollo 13’ü de, son yıllarda iyice gerçek olmaya yaklaşan “uzay turisti” deneyimlerini de izlemek bizler kadar gençlerin de ufkunu genişletecek mutlaka.
- Christopher Nolan’ın Interstellar (2014, Yıldızlararası), Ridley Scott’ın The Martian (2015, Marslı) ve hatta, 2004 tarihli G.O.R.A. adlı ünlü Türk filmini izlemelerini önermekten çekinmemek gerekir.
Elbette, bunlar dışında yüzlerce film ya da dizi var; ancak meselesi olan, bizlere ufuk açan sınırlı sayıda filmi önermeye özen gösterdik.
Paylaşma özgürlüğü için, özgüvenlerini artırmak için…
Sevgili eğitimciler, gençlerle kitap okumaya, bilimsel gelişmeleri tanıtan videolar, hatta böyle ufuk açan filmler izlemeye zaman ayırabilsek keşke. Haklısınız, zaman ve olanaklar en büyük düşmanımız! Yine de, onlara okuma sevginizi, kitap tutkunuzu aşılayabileceğinizden eminiz. Gençlerin ilgisini çekecek kitapları birlikte okumaya zaman ayırmanın, hem genç öykücüleri heveslendireceğini, hem de yazmaya teşvik edeceğini sizler de hep paylaşıyorsunuz. Yazmak, ergen genç için kendini ifade etmenin, gerginlikleriyle, öfkeleriyle baş etmenin etkin bir yolu. Bazıları için de sadece edebiyat okuru olmak aynı etkiyi yaratabilir. Formül, keyif almak ve keyif alınacak kitapları seçmek.
Eğer olanaklar elvermiyor diyorsak, bir yöntem de, seçilen konu, tema, belki gündelik bir olay üstüne, sınıfça, serbest çağrışım yöntemiyle görüş belirtmek. Otoriter tavır sergilemekten kesinlikle kaçınarak biraz felsefe yapmak, biraz oyun yaratmak… Gençlerin, biz yetişkinlerin düzenlediği bir yaşama ayak uydurmasını beklediğimize göre, hiç değilse onlara hayal kurma, düşüncelerini paylaşma özgürlüğü sağlamalı, özgüvenlerini artırmaya çabalamalıyız. Üstelik, onlar dijital dünyanın içine doğdular; algıları, algı hızları, duyguları, duygu hızları bizlerin kavramakta zorluk çektiğimiz kadar farklı. Dikkat: Kötü ya da olumsuz değil, sadece farklı.
Yazmak, ergen genç için kendini ifade etmenin, gerginlikleriyle, öfkeleriyle baş etmenin etkin bir yolu. Bazıları için de sadece edebiyat okuru olmak aynı etkiyi yaratabilir.
Sevgili eğitimcilerimizden Engin Tutlu’nun geçenlerde yazdığı şu cümleleri sizinle paylaşmak istiyorum: “Çocuklarla olan yazma yolculuğumuzda onlara, ilk andan itibaren sonuçtan çok süreçten keyif almaları gerektiğini, elimden geldiğince sezdirmeye çalışıyorum. Ödüllüler arasına girmeyi, doğal olarak çok ama çok arzuluyorlar, ancak tek odakları bu değil. Yazmaktan, yazdıklarını paylaşmaktan, değişmekten, gelişmekten, yeni bir dünya kurmanın tarifsiz mutluluğundan da büyük keyif alıyorlar. Ben de onlara bu yolculukta eşlik edebildiğim için şanslı sayıyorum kendimi.”
Engin Öğretmenim, bizler de şanslıyız, sizler gibi idealist, sabırlı, sevgi dolu öğretmenlerle tanışma fırsatı bulduk.
5 binden fazla eğitimcimizin emeği…
Başta da söylediğim gibi, yarışmamıza 5 binden fazla öğrenci öyküleriyle katıldı. Yani, 5 binden fazla eğitimcimizin de emeği var bu yarışmada, dile kolay. Bugüne dek 39 genç öykücü ödüllendirildi; 57’sinin öyküsü yayımlanmaya değer bulundu. Yani, bir o kadar eğitmenimiz de ödüllendirildi, sevincimize en çok onlar ortak oldu. Yarının yazarlarını müjdelediğine emin olduğumuz bu yarışmada öğretmenlerimizin benzersiz çabası için her zaman minnettarız.
Çocuk edebiyatımızda iz bırakan sevgili Zeynep Cemali’yi, bu yıl, Güzelce’de Bir Kaçak, Memo adlı romanından hareketle, “uzay” temasındaki öykülerle anacağız. Kılavuz cümlemiz: “Gökyüzünde dönüp duran martılara baktı uzun uzun.” Çok ilham verici olduğunu düşünüyoruz; kimine fantazya, kimine son derece gerçekçi bir öykü ilham edebilir bu cümle. Dileriz, yazmayı seven bütün öğrencilere yeterince heves versin.
Yarışmamızın bu yılki son katılım tarihi, 13 Haziran! 2023’te bu zamanlar, “uzay” öykülerinin sonuçları için buluşmak üzere…