Gençlerin öykülerinden yansıyan uzay, insanın geleceği…
Zeynep Cemali Öykü Yarışması Proje Başkanı ve Günışığı Kitaplığı Yayın Yönetmeni, editör Müren Beykan, yarışmanın on ikinci yılını değerlendiriyor. Yurdun her köşesinden 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerinin “uzay” temasında yazdığı yüzlerce öykünün yansımalarını ve düşündürdüklerini paylaşıyor.
Bütün dünya için uzay araştırmalarında çığır açacak uluslararası dev proje James Webb Teleskobu’nun 25 Aralık 2021’de fırlatılıp, Dünya’dan 1,5 milyon kilometre uzaktaki yörüngesine oturtulmasının ardından, hepimizi şaşkınlığa uğratan ayrıntılı görüntüler gelmeye başladı. Bugüne dek, siyah boşluk görüntüsüyle hayal ettiğimiz uzayın boyutunu, ayrıntılarını adeta seçmeye çalışır, hatta uzayı dinler olduk. Bu arada, Türkiye de çalışmalarına hız verdi. Cumhuriyet’imizin 100. yılında Tübitak Uzay’ın çabalarıyla insanlı ilk uzay görevi için hazırlanıyor ve bu amaçla yabancı uzay araştırma şirketleriyle anlaşmalar imzalıyoruz.
Zeynep Cemali Öykü Yarışması’nın 12. yılında gençleri, gezegenimizin de parçası olduğu bu sonsuzluk hakkında düşündürmeyi, çok az şey bildiğimiz evrene dikkat çekmeyi, yazmak için bazen çok araştırmak gerektiğini vurgulamayı önemsedik. Ne mutlu ki, 2022 yazının girişinde, çeşitli illerden 400’den fazla öğrenci, “uzay” temasındaki birbirinden ilginç öyküyle çıkageldi. Öğrencilerimizi de, öğretmenlerimizi ve eğitim kurumlarımızı da ayrı ayrı kutluyoruz.
Bu yıl seçici kurulu, sevgili yazarlarımız Burcu Aktaş, Murat Özyaşar, Ömer Açık, Sibel K. Türker ve ben Müren Beykan oluşturdu. Titiz emekleri için hepsine teşekkür ederiz. Son yıllarda olduğu gibi, dört gencimizin öyküsü eşit ödüllendirilmek üzere seçildi. Ayrıca, dikkatimizi çeken yedi öykü de, yarışmanın 2022 yılı kitapçığında yayımlanmaya hak kazandı.
Bu yıl, 31 ilin çeşitli okullarından öyküler geldi. Devlet okullarına, bilim ve sanat merkezleri de katıldı. En çok öykü yollayan iller İstanbul (137), İzmir (74), Ankara (55) ve Antalya’nın (21) yanı sıra Kayseri, Kırklareli ve Kocaeli oldu.
Ödüllü Öyküler Kitapçığı 2022’yi indirmek için…
2022’nin ödüllü öykücüleri…
“Berk, Ay’ın karanlık bölümüne ulaştığında oyun durdu ve ana menüye döndü. Ânında hayal dünyasından çıkıp odasına baktı. Her şey yerli yerindeydi. Menüye tekrar baktığındaysa, Çok Oyuncu seçeneği ona göz kırpıyor gibi geldi. Faresini butona yöneltip tıkladı. Oyun listesinde sadece bir oda vardı ve tek kişinin oyunda olduğunu gösteren yönerge yanıp sönüyordu. Odaya tıkladı…”
İzmir’de, artık 7. sınıf öğrencisi olan Ali Utku Çakır, ödül kazanan “Uzaynet” adlı öyküsünde, bilgisayar oyununda Apollo 11 ekibinin Michael’ı olarak Ay’a giden bir çocuğun gerçeklikle bağını irdeliyor. Utku, dijital oyun deneyiminden yararlanarak kurduğu büyülü gerçekçi öyküsüyle, okurunu da adeta zaman yolculuğuna sürüklüyor.
Seçici kurulun, “Uzaynet” öyküsünü dereceye alma gerekçesi de bunu vurguluyor: Yaşadığı zamanın ruhunu iyi yansıttığı, gündelik yaşamın ayrıntılarını güçlü öyküleştirebildiği için… Sevgili Utku’yu yürekten kutluyoruz.
“Dün tanıştığım, kargaya benzemeyen kuşun yanına oturdum. […] Ona, omuzlarında taşıdığı uzayı anlattım. Sırtlarında taşıdıkları şeyi görememek acı olsa gerekti. […] Yolun kenarında uzun uzun izledim martıları. Uzayı taşırken o kadar yorulmuyorlardı artık, emindim bundan. Herkes sevdiği şeyleri taşımayı severdi. Ben de, ablamın bazen aldığı meyve poşetlerini taşımayı seviyordum.”
Isparta’da, artık 8. sınıf öğrencisi olan Azra Irkılata, ödül kazanan “Uzayı Kim Taşıyor?” adlı öyküsünde, küçük bir çocuğun gökyüzü algısını öyküselleştirmiş. Kitap hırsızlığı yapmak zorunda kalan yoksul çocuğun, uzayı kuşların kanatlarına yükleme masumiyeti, okuru gülümsetiyor.
Seçici kurulun, “Uzayı Kim Taşıyor?” öyküsünü seçme gerekçesi de tam bu noktaya bağlı: Hayata alışılagelenden farklı bakmayı bildiği ve bunu edebiyatın sınırsızlığına taşıyarak, güçlü bir imgeyi birçok paydada buluşturabildiği için… Sevgili Azra’yı içtenlikle kutluyoruz.
“Sonunda o gün gelmişti işte. Orion, bu gecenin birinde, tam tepemizde olacaktı. Işıklar gidince, kalın perde kalkacak, kızı bize el sallayacaktı. Gecenin bir yarısı, penceremden aşağı atlayıp kaçtım evden. […] Yaşlı adam, kamyonetiyle arka yolda bekliyordu. Beni, ağır bir kablo makasıyla çayırlığın oradaki bir kör noktaya bırakacaktı. Telsizden vereceği sinyalle kabloyu kesecek, güvenlikler etrafımı sarmadan sıvışacaktım oradan.”
Ankara’da, artık lise öğrencisi olan Duru Aydın’ın “Çocuksu Hasret” adlı öyküsü, yitirilen bir evladın arkasından babanın, ona çaresizce uzayda ulaşmaya çalışmasını, bu uğurda suç işlemeyi göze almasını büyük bir duygusallıkla ve küçük bir çocuğun gözünden anlatıyor. Sonunda da okuruna adeta, olamaz olan keşke olsaydı dedirtiyor.
Seçici kurulun, “Çocuksu Hasret” öyküsünü gerekçelendirmesi de bunu yansıtıyor: Öyküsel gerilimi nesillerarası iletişimle harmanlayarak, dramatik bir kurguda güçlü duygular yaratabildiği için… Sevgili Duru’yu gönülden kutluyoruz.
“İlk, Müslüme kalkıp camdan dışarı baktı. Gözlerine inanamıyordu. Dışarıda bir uzay mekiği duruyordu. Hemen diğerlerini kaldırdı ve hepsi de cama toplaştılar. Reyyan, bu görüntüyü şizofrenisine bağladı, diğerlerinin de şizofreniye dahil olduklarını sandı. […]
“Amanın! Akıl hastanesini uzaylılar bastı!”
Kırklareli, Pehlivanköy’de, şimdi 8. sınıf öğrencisi olan Fulya Er, ödül alan “Akıl Hastanesi” adlı öyküsünde, fantastik bir sürpriz yaratarak, kafası karışık kadın hastaların koğuşuna uzaylıları davet edivermiş. Fulya, okura hem kahramanları tanıtmada, hem de olayın ayrıntılarını aktarmada, güç bir teknik kullanarak, diyaloglardan yararlanmış.
Seçici kurulun, “Akıl Hastanesi” öyküsü için gerekçesi de, Fulya’nın bu tekniğine dayalı: Öykü kişilerini konuşturma becerisi ve öykü sınırları içinde, ironi ile mizahı buluşturabildiği için… Sevgili Fulya’yı tekrar tekrar kutluyoruz.
Fantazya, distopya, bilimkurguda yükseliş…
Bu yıl gençlerimizin hayal gücü tam anlamıyla serbest kalmış. İlk defa, gerçekçi öykülerden daha çok fantazya, distopya, bilimkurgu türlerinde yazdılar. Doğrusu, gençlerin kolları sıvadığı bir yarışma için bu sonuç, sevindirici. Öğrenciler araştırmalar da yapmışlar, seyrettikleri filmlerden ya da okudukları romanlardan da etkilenmişler, ama çokça yaratıcı fikir de geliştirmişler doğrusu.
Uzay temasına kafa yoran 400’den fazla gencin neredeyse yarısı, öyküden ziyade soluksuz maceralar kaleme almış olsa da, yazılanların çoğu acı tatlı gülümsetiyor. Kuşlarla, gökyüzüyle, uzaya merakla, astronot ya da uzaybilimci olma hayaliyle ve yitirilen kişiyi yıldızlarda bulma arzusuyla örülmüş metinler hemen hepsi. Fantastik kurguyu rüyayla çözenler de olmuş.
Özellikle, yitirdiğimiz sevilenin (bir aile büyüğü ya da evlat) uzayda bir yerde, bir yıldızda olduğu inancına tutunmak rahatlatıcı gelmiş. “Yıldız oldu!” ya da “O şimdi yukarda bir yıldızda!” görüşünü yansıtan en az 15 öykü okuduk. Tıpkı Duru Aydın’ınki gibi, hayli duygusal, dramatik öyküler.
Ciddi sorgulamalara zemin yaratan öyküler yazanlar, Dünya’nın yok oluşa sürüklendiğini, bunun nedeninin de insan olduğunu çarpıyorlar okurun suratına. Gençlerin neredeyse dörtte biri, Dünya’yı mahveden insanın, uzayı da çöplüğe çevireceğini (hatta zaten çevirmekte olduğunu), Mars’ı ve başka gezegenleri berbat etmekten de çekinmeyeceğini öngörüyor. İlginç olan, uzayda hayal edilen yaşam formlarının –yıllarca zihinlerimize yerleştirildiğinin aksine– dost olabileceğini, zaten Dünya’da yeterince tehlike içinde yaşadığımız için, uzayın insana tehlike değil ama kurtuluş sunabileceğini vurgulayanlar var.
Uzayla ilgilenenlerin, uzay araştırmalarına meraklı kişilerin genellikle az konuşan, içedönük insanlar olduğu konusunda da bir kabul var sanki. 20’ye yakın genç öykücü, uzaybilimci olma hayali kuran kahramanlarını, insan ilişkilerinde sorun yaşayan, kalbi kırık kişiler olarak betimlemiş.
Bilimsel gelişmeleri araştırıp öykülerinde bunlardan yola çıkanlar hemen kendini gösteriyor. 10 dolayında öyküde Dünya’ya dönmeyi başaran kahramanlar, geride bıraktıkları yakınlarını yaşlanmış buluyor. Einstein’ın, uzayda zamanın, Dünya’dakinden farklı işlediğine işaret eden “görelilik kuramı”nı irdeleyen deneyi biliyoruz: Gençler, “İkizler Paradoksu” denen bu deneyi de öğrenmişler mutlaka, ama bir yandan da büyük bütçeli uzay filmlerinden etkilenmiş olduklarını düşünebiliriz.
Bu yıl gençlerimizin hayal gücü tam anlamıyla serbest kalmış. İlk defa, gerçekçi öykülerden daha çok fantazya, distopya, bilimkurgu türlerinde yazdılar. Doğrusu, gençlerin kolları sıvadığı bir yarışma için bu sonuç, sevindirici.
Mars’ta patates, cüce Plüton, halkalı Satürn…
Öykülerin üçte birinde Mars anılıyor ya da Mars’a gidiliyor. NASA’nın, Mars’ta su bulunduğunu güçlendiren paylaşımlarının etkisi olsa gerek, Mars’ta su bulan, koloni kuran kahramanlar kadar, gezegeni ve tabii kaynaklarını ele geçirmek amacıyla savaşlar çıkaran kötüler de okuduk.
Yaklaşık 35 öyküde anılan NASA’nın, Meksika’da Mars ortamı yaratılarak yaptığı patates yetiştirme deneyi de gençlerin gözünden kaçmamış. Mars’ta patates yetiştirilmesini kurgulayanların yanı sıra 4 öyküde astronotlar, ulaşacakları uzak gezegenlerde aç kalmamak için, ceplerinde patates tohumuyla yola çıkmış.
Cüce gezegen Plüton’a ilgi büyük. 2006 yılına kadar 9. gezegen diye bildiğimiz Plüton, gezegen sayılabilecek büyüklükte bir kütlesinin olmadığı anlaşılınca, “cüce” diye tanımlandı. Bazı gençler, bu konunun Plüton’u “üzdüğünü” düşünerek, gezegen unvanını yeniden alabilmesi için çareler aramışlar. Örneğin, Ankara’dan Çınar Ayatar’ın “Uzayda Bir Doğum Günü Kutlaması” adlı öyküsünde, gezegenlerin partisinde Plüton, Satürn’ün bilekliğini çalıyor. Amacı, bilekliği NASA’ya satarak cücelikten kurtulmak!
Güneş Sistemi’nde en hoşa giden gezegenin, halkalarından dolayı Satürn olduğu anlaşılıyor, 30’a yakın öyküde anılmış. Halkalarının üstünde dolaşanlar olmuş. Birkaç kahraman da, Mars ve Jüpiter arasındaki asteroit kuşağını adeta kaydırak yapmış.
Uzayı en yaratıcı kullanma ödülü olsaydı, İstanbul’dan Eda Burma’nın, suçluların, uzayda dolanıp duran roket ve uydu parçalarını temizlemeye gönderildiği, “Odyessa 17” adlı öyküsüne verilebilirdi.
İstanbul’dan yarışmaya daha önce de katılan Beliz Mut’un dikkati çeken öyküsü “Sonsuzluğun Bir Noktası” yarışmamızı felsefi bir hatırlatmayla noktalıyor : Uzayda önemsiz, minik bir nokta olsak da, sonsuzluğun bize ait parçasında, kendi yaşantımızda çok önemliyiz!
Cumhuriyet’in 100. yılında “sevinç” öyküleri yazılıyor!
Geçtiğimiz 12 yıl içinde, yarışmamıza yurdun her köşesinden 5 bin 500 dolayında öğrenci katıldı. Bunların arasından 43 genç öykücü ödüllendirildi, 64’ünün öyküsü de yayımlanmaya değer bulundu. Zeynep Cemali Öykü Yarışması –hep dediğimiz gibi– Türkçe edebiyatın geleceği için, yarının yazarları için kıymetli bir kaynak oluşturmayı sürdürüyor.
Gelecek yıl Cumhuriyet’imizin 100. yılı. Sevincimizi yarışmamıza da yansıtmak heyecanıyla, 2023 yılı temasını “sevinç” olarak belirledik.
Seçici kurulunda değerli edebiyatçılarımız Aslı Der, Başar Başarır, Haydar Ergülen, Irmak Zileli ve Müren Beykan’ın görev alacağı 13. yarışmaya gençler, coşkuyla katılsın ve 100 yıldır Cumhuriyet’le aydınlanan hayatlarımızın sevincini, öykülerine yansıtsın dileriz.
* Yarışma sonuçlarıyla ilgili daha geniş değerlendirme için…