Öğretmenlikten Yazarlığa Yaratıcı Bir Yolculuk
Çağdaş Amerikan edebiyatının ödüllü ismi Shelley Pearsall, yazar ve eğitimci kimliğiyle kitaplar yoluyla yaratıcı uygulamalar geliştirmeyi anlatıyor. Ender Kuş adlı romanıyla ülkemizde de sevilen yazar, edebiyat sayesinde eğitimci-öğrenci arasında kurulan zihinsel etkileşimin anlamını yorumluyor.
Yazarlık yolculuğum, ABD’nin endüstriyel Orta Batısı’nda büyüyen bir çocukken başladı. Hevesli bir okurdum ve haftada birkaç kez ziyaret ettiğim iki halk kütüphanesine yakın yaşadığım için şanslıydım. Çok erken yaşlarda, okuduklarımdan ilham alarak kendi kitaplarımı yarattığımı hayal ederdim. Herhangi bir yazarı tanıyor olmasam da, bir gün bir şekilde yazar olabilmeyi hayal ettim. Dokuz yaşımdayken, yatak odasındaki küçük bir dolabı kendi yazı alanıma çevirdim. Kıyafetler ve paltoların arasında oturup öyküler ve şiirler yazardım.
Dünyayı kuşbakışı hayal eden bir çocuk…
En çılgın çocukluk hayallerimde bile, yazdıklarımın bir gün dünyanın dört bir yanına ulaşacağını, Türkiye’deki okurlarla da bağlantı kuracağını düşünmemiştim. Son kitabım Ender Kuş (2021, Res. Xingye Jin), Azade Aslan tarafından Türkçe’ye çevrildiği için çok mutluyum. Okulda kendisinden birkaç yaş büyük bir öğrenci, ondaki şaşırtıcı yeteneği –dünyayı yukarıdan kuşbakışı düşleyebilme yeteneğini– keşfedene dek okulunda dışlanan, bir yabancı konumunda kalan Joey’nin hikâyesi bu. Sonunda, Joey’nin bu benzersiz bakış açısı ve sanatsal yetenekleri, hem kendi hayatını hem de okulunu ve içinde yaşadığı toplumu sonsuza dek değiştirecektir.
Ender Kuş için, okulunda, hem sosyal hem de akademik olarak mücadele eden kendi yeğenimin deneyimlerinden ilham aldım. Romandaki Joey gibi yeğenim de yalnızlığıyla başa çıkmanın bir yolu olarak, okul bahçesindeki toz toprağa desenler çizerdi. Yukarıdan bakılıp görülsün diye yarattığı eserlerinden bir örnek vereyim. Fotoğraftan da anlaşılabildiği gibi bu, hem yalnızlık duygusunu hem de umutlu hayal gücünü yansıtan bir görüntü.
Hepimizin Joey gibi öğrencileri olduğunu biliyorum. Onlar sınıflarımızın bir köşesinde varlığını sürdüren, bazen gözden kaçan, sessiz ama çok benzersiz öğrencilerdir. Kitabımla, öğretim kapsamımızı genişletebilecek ve öğretmenler olarak bakış açımızı değiştirebilecek bu özel “ender kuşların” potansiyeline ses olmak istedim. Ender Kuş, benim 10-14 yaşlar için yazdığım yedinci kitabım.
Öğretmenlik, yüreğinizde olan bir şeydir.
Bana sık sık öğretmenlikten yazarlığa giden yolculuğu nasıl yaptığım, neden kitap yazmak için öğretmenliği bırakmayı seçtiğim sorulur. Öğretmenliğin asla bırakılamayacağını düşünüyorum. Bu, sizin yüreğinizde olan bir şeydir. Ben eğitimci bir aileden geliyorum ve hep bir eğitimci olarak kalacağım. Gençlerle yaşadığım eğitimcilik deneyimine sahip olmasaydım, bugün gençler için bu kitapları yazamazdım.
Bir öğretmen olarak, gençler için yazma konusunda ilk elden deneyim kazandım. Çünkü, hangi öykülerin öğrencilerimin ilgilerine ve hayal gücüne hitap ettiğini, hangilerinin etmediğini gördüm. Çok fazla ve kapsamlı şekilde ele alınan konulara karşın az işlenen, raflarda eksik olan konuları fark ettim. Bazı öğrencilerimin, özellikle de ergenlik çağındaki erkek çocuklarının ilgisini çekecek, güçlü ve farklı renklerde kahramanlara sahip kitaplar bulmanın zor olduğunu keşfettim.
Öğrencilerinizle hangi edebiyat kitaplarını okuyorsunuz? Onlara hangi romanları yüksek sesle okursunuz?..
Böylece bazı açıkları kapatmaya başlamak ve gözden kaçmış gibi görünen hikâyelere ses vermek için yazma uğraşına yöneldim. Örneğin, matematik öğretmenleri için bir kurgu roman yazdım; çünkü matematik sınıfları için çok fazla okuma seçeneği olmadığını anladım. Özellikle genç erkek okurların ilgisini çekebilecek tarihsel bir kurgu kitabı yazmak için, 2. Dünya Savaşı’ndaki siyahi kahramanları araştırdım. Sanat ve müzik alanında yazabileceğim fikirler araştırdım. Gençler için, sanatla ilişkili daha fazla kitap olmasını istedim.
Öğretmenlikten yazarlığa geçiş yapmış birisi olarak, kendimi yazma ve eğitim dünyaları arasında bir köprü olarak görüyorum. Geçmiş öğretmenlik deneyimlerimi, her gün yazdıklarıma rehberlik etmeleri için kullanıyorum. Bu köprünün diğer yarısı da, kitapla okuru arasındaki en kritik bağlantıyı kuran eğitimciler.
Derslerde hangi edebiyat kitaplarını kullanıyorsunuz?
Yıllar önce, öğrencileri yazmaktan nefret ettiği ve yazma sınavlarında çok düşük notlar aldığı için öğretmenlerinin ne yapacağını şaşırdığını söyleyen bir müdür tarafından okuluna davet edilmiştim. Hem eski bir öğretmen, hem de bir yazar olarak benden, yazma eğitiminde nasıl daha etkili olunabileceği konusunda bazı ipuçları istediler.
Öğretmenlerle sohbete başladığımda onlara derslerde hangi kitapları okuduklarını sordum. Bana şaşırarak baktılar. Kitaplar mı?.. Sorumu tekrarladım: Öğrencilerinizle hangi edebiyat kitaplarını okuyorsunuz? Onlara hangi romanları yüksek sesle okursunuz?.. Öğretmenler, bana sadece öykülerden alıntılar içeren ders kitaplarını kullandıklarını söylediklerinde şoke oldum. Derslerinde çocuk kitapları ya da edebiyat kitapları kullanmıyorlardı!
Öğrencilerinin okuma ve yazma konusunda zorlanmalarına şaşmamak gerekti. Gerçek öykülerle ve gerçek kitaplarla deneyimleri yoktu! Kitaplar ve okumaya ilişkin tutkularını öğrencileriyle paylaşan, yaptıkları her şeye kitapları dahil eden öğretmenlerin, kendileri de güçlü yazarlar ve okurlar olan öğrenciler yetiştirdiklerini düşünüyorum.
Son 20 yılda, yazar olarak binlerce öğrenci ve öğretmenle çalışma şansına sahip oldum. Sınıfınızda en güçlü okuma köprülerini nasıl kuracağınıza dair bazı önerilerimi paylaşmak isterim…
Okuma sevincine giden köprü, öğretmenler…
Öncelikli önerim, yüksek sesle okumak! Hangi sınıf düzeyinde ders veriyor olursanız olun, öğrencilerinize yüksek sesle okumaya, her gün en az 10 dakika ayırmanızı ve onlarla birlikte okuma deneyiminin tadını çıkarmanızı öneririm. Okuyup sevdiğiniz kitapları seçin ya da oyun yazarı George Bernard Shaw’un bir zamanlar dediği gibi, “Bir çocuğa asla kendi okumayacağınız bir kitabı vermemeyi kural edinin”.
Neden hemen hemen tüm öykülerimde hademelere önemli roller veriyorum? Neden “bedel ödemek” tüm yazdıklarımda geçen bir ana tema?.. “Neden” ve “nasıl” sorularına odaklanırsanız, bir kitabın ve bir yazarın kalbine ulaşırsınız.
Birlikte sesli okuma yaparken özellikle beğendiğiniz, iyi yazılmış bölümlere öğrencilerinizin dikkatini çekin. Güzel ve ilham verici sahnelerin keyfini birlikte çıkarın. Eğlenceli bölümlerde birlikte gülün. Ben okuma eyleminin tek başına yapılan değil, “paylaşılan” bir topluluk etkinliği olması gerektiğine inanıyorum.
Sesli okuma, özellikle de kitap okunan evlerde yaşamayan öğrenciler için önemlidir. Herhangi bir yaş grubuna sesli olarak okuyabilirsiniz. Ben üniversitedeyken, edebiyat profesörlerimizden biri her derse, bize çok sevdiği bir romandan okuma yaparak başlardı. 20-21 yaşlarındaki üniversite öğrencileriyken bile bize kitap okunuyor olmasından çok hoşlanırdık. Unutmayalım, okuma sevincine giden köprü, öğretmenlerdir.
İkinci önerim, sürece odaklanmak. Kitaplara bir ürün olarak değil, bir süreç olarak bakmayı öneririm. Yazarlar, bir kitabı yazma süreçleri boyunca binlerce seçim yaparlar. Daha derin okuma tartışmaları yapmak istiyorsanız, öğrencilerinize üründen çok, süreç ve seçimler hakkında sorular sorun.
Örneğin, “Öykünün en merak uyandıran kısmı neydi?” diye sormak yerine, öğrencilerinize yazarın öyküdeki merak öğesini nasıl yarattığını sorun. Bu, daha etkili bir tartışmanın yolunu açacaktır. “Öykünün ana karakteri kim?” diye sormak yerine, “Sizce yazar neden başka bir karakter yerine bu karakteri ana karakter olarak seçmiş?” diye sorun. “Eğer daha farklı bir karakter, bir ses seçseydi bu neleri değiştirirdi?..”
Bir yazar olarak sınıfları ziyaret ettiğimde, okurlarımın bana kitaplarımdaki belli seçimleri neden ve nasıl yaptığımı sormalarına bayılıyorum. Neden hemen hemen tüm öykülerimde hademelere önemli roller veriyorum? Neden “bedel ödemek” tüm yazdıklarımda geçen bir ana tema?.. “Neden” ve “nasıl” sorularına odaklanırsanız, bir kitabın ve bir yazarın kalbine ulaşırsınız.
Oyun hamuruyla oynar gibi cümlelerle oynamak!
Üçüncü olarak, kitaptan yazma çalışmaları öneririm. Edebiyat kitaplarını yazma ilhamınız olarak kullanın. Çıkış noktanız, altın madeniniz olsunlar. Henüz bir “çocuk yazar”ken, kendi hikâyelerimin ilhamını, okuduğum kitaplardan alırdım. En sevdiğim dizilerin devamlarını yazardım. Kitaplardan karakterler ödünç aldım ve onları çocukken biriktirdiklerimin içinde dokudum.
Kitapları, sınıfınızda yaratıcı yazarlığa giden bir köprü olarak kullanmanızı öneriyorum. Öğrencilerinizden bir kitabın açılış ya da kapanış sahnesini yeniden yazmalarını isteyin. Hikâyeye eklenecek yeni bir karakter oluşturun ya da kitapta olmayan bir sahne hayal edin. En sevdiğim etkinliklerden biri, kitaptan sürekleyici, merak uyandıran bir iki paragraf almak; her cümlesini ayrı kâğıtlara yazmak ve ardından sürükleyiciliği, gerilimi azaltmak ya da artırmak için öğrencilerinizin bu cümleleri yeniden düzenlemeyi denemelerini sağlamaktır. Cümlelerle, oyun hamuruyla oynar gibi oynayın, bunun yazarların yaptıkları seçimler hakkında size neler öğreteceğini deneyimleyin.
Bir yazar olarak, okurların, kendi yazdıklarına ilham olarak benim sözlerimi ve karakterlerimi kullanmalarını seviyorum. Edebiyat kitaplarındakiler yazma eğitimi için de köprünüz olsun.
Son olarak, 10 yaşındaki okurumdan aldığım bir notu paylaşmak istiyorum. Adı Elijah. Notunda şöyle yazıyordu: “Kitabınızı sevdim, çünkü öğretmen bize okurken, kendimi kitabın içindeymişim gibi hissettim.” Bu, bir öğretmenin ve bir yazarın alabileceği en büyük övgüdür: “Kendimi kitabın içindeymişim gibi hissettim…” Öğrencilerinizle bir kitabın sayfalarından içeri adım atmak için zaman ayırın. Bu şekilde onların hayatlarını değiştireceğinize inanıyorum.